SEYİTNİZAM KONAKLARI
ELİT YAPI
Fatih Aydoğan
Köşe Yazarı
Fatih Aydoğan
 

UNUTULAN TARİH VE DARBE

Başlıkta kullandığım darbe kelimesi ilk okunduğunda en yakın 15 Temmuz Kalkışması, sonrasında 1980 ihtilali, sonrasında 1960 darbesi akla gelir diye tahmin ediyorum. Tarihi yakından izleyenler 12 Mart 1971 muhtırasını veya 28 Şubat 1997 postmodern darbesini de hatırlayabilir. Ama benim bu yazı ile dikkat çekmek istediğim hiçbiri değildir. Başka hangi darbe var ki diyenler olabilir, bu yazıda devletimizin başına yapılan 30 Mayıs 1876 darbesini anlatacağım ki bana göre darbelerin anası hükmündedir. Yapılışını ve planlanışını okuduğunuzda yukarıda yazılı tüm darbelerle benzerliklerini görecek ve şaşıracaksınız... 1876 yılı Türkiye’si yaklaşık 12 milyon km2 üzerinde yine yaklaşık 65 milyon nüfuslu bir devletti. O yıllarda demiryolu uzunluğu bakımından dünyada 9. Telgraf hattı uzunluğu bakımından dünyanın 5. büyük ülkesiydi. Bu yıllarda Çin ve Japonya’da demiryolu ve telgraf hattı bulunmuyordu. Büyük imparatorluk toprak kaybetmişti ancak halen İngiltere, Almanya ve Rusya’dan sonra dünyanın 4. Önemli devleti idi. Modernleşiyor, çağdaşlaşıyor, donanma ve modern orduda yenilikler yapıyordu. Herşeyden önemlisi, yeni dünyanın göz diktiği tüm topraklar halen Türkiye’ye aitti. Dış destekçilerle birlikte içeride bulunan darbeciler harekete geçti. Bu isimleri unutmayın, Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa, Rüştü Paşa ve Hayrullah Efendi eylemin başını çeken en önemli kişiler olmakla birlikte, Hüseyin Avni Paşa ve Mithatpaşa’yı darbenin baş ikilisi olarak ayırmak mümkündür. Şimdi yazacaklarıma dikkat edin… 30 Mayıs 1876 sabah 04:34’te saray kuşatılarak Sultan Abdülaziz devrilecekti. Süleyman Paşa’ya emir verdiler. Paşa yanına 300 harbiye talebesini alarak Dolmabahçe’ye gelir, ama askerlere Padişah’ı olası bir suikastten korumak için saraya getirdiklerini söylerler. Donanma komutanı Amiral Arif Paşa, o yıllarda dünyanın en iyi sayılabilecek harp gemilerini Dolmabahçe açıklarına getirmişti. Devlet o kadar kuşatılmıştı ki, bu eylem bile dikkat çekmemişti. Saray çevresinde çadırlar kurulmuş ve askerler yerleştirilmişti, askerlere kışlalarda yer olmadığı için bu şekilde yapıldığı, nakil olacakları söylenmişti. Bu yapılanları okuduğunuzda ne kadar da tanıdık geldi değil mi ? Kandırılan askerler, en yakınlarından bile haber alamayan bir Padişah… 3 kıtada 12 milyon km2 toprağa hükmeden bir Padişah ve İslam Halifesi tam bir kumpas içinde kalmış ve doğru dürüst korunmuyordu bile. Bu kumpası organize eden sadece 63 kişiydi ama bunu Sultan’a söyleyecek ne bir istihbaratçısı ne de BİR ENİŞTESİ bile yoktu. Maalesef Sultan Abdülaziz tahttan indirildi ve sonrasında yürekleri yaralayacak şekilde katledildi. Sultan tahttan indirilirken, Kanlıca’daki yalısından olanları dürbünlerle takip eden ve zafer sarhoşluğunda olanların hevesi çok fazla sürmeyecekti. Allah’ın hikmeti ile darbecilerin istediği V.Murat değil, amcası zorla Dolmabahçe’de sandala bindirilirken yumruğunu ve dişlerini sıkarak olanları sarayın penceresinden izleyen Sultan II.Abdülhamit tahta geçecektir. Ama mücadele bitecek miydi ? Tabiki hayır, hatta artık dış mihraklar daha fazla oyunun içerisinde yer almaya başlamıştır. Eskiden de böyleydi, dış destekle içerideki işbirlikçiler kullanılır, plan başarısız olursa daha sert ve güçlü bir şekilde dış müdahaleler başlardı. Bugünler ile ne kadar benzer değil mi ? Darbe yaptırt olmaz ise sen elinden geleni yap projesi bugün de halen kullanılmaktadır. Sultan Abdülaziz’i devirip V.Murat’ı tahta çıkaramayanlar tam 33 yıl Sultan Abdülhamit ile uğraşmışlardır. Ama ne kadar dirense de Cennet Mekan Sultan Abdülhamit’te aynı akıbetten kurtulamamıştır. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı devirmeye çalışıyorlar ama bugün eskiden farklı olan bir şey var. Şimdi MİLLET var… Oyunları gören, Devletine sahip çıkan, Bayrak’ına sahip çıkan, Reis-i Cumhur’una sahip çıkan bir MİLLET var. Yenikapı ruhunda gösterildi ki, bizler söz konusu VATAN olduğunda hep birlikteyiz ve beraberiz. Bu bizim en önemli gücümüz olacak ancak tarihimizi bilmeli ve geçmişte yaşanılan hadiselerden dersler çıkarmalıyız. Buna ihtiyacımız var, tarihimizi gerçekten iyi biliyor olursak Zeytinburnu sınırları içerisinde Mithatpaşa Tramvay durağı olmazdı, tarihimizi iyi bilirsek kırılma noktaları oluşturan ve devletine ihanet edenlerin isimlerini efsaneleştirmezdik. Çocuklarımıza tarihimizde yaşanılan kırılma noktalarını anlatalım, ne büyük bir Millet olduğumuzu zihinlerine kazıyalım, yaşadığımız ihanetleri, tanıdığımız bazı tarihsel figürlerin aslında kim olduklarını kendimiz öğrenelim ve onlara aktaralım. İnşallah devletimiz gerçek bir tarih kitabı yayınlayarak gerçek Türkiye’nin kodlarını tüm neslimize aşılar. Dünya öyle bir kırılma noktasına doğru ilerliyor ki, dünyanın kaderini değiştirecek çocukları yetiştirmek için elimizden geleni yapalım. Allah, Millet’imizi, Devlet’imizi, Bayrak’ımızı korusun… “Ve iz yemkuru bikellezîne keferû li yusbitûke ev yaktulûke ev yuhricûke ve yemkurûne ve yemkurullâh, vallâhu hayrul mâkirîn.” (Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.)  
Ekleme Tarihi: 19 Ekim 2016 - Çarşamba

UNUTULAN TARİH VE DARBE

Başlıkta kullandığım darbe kelimesi ilk okunduğunda en yakın 15 Temmuz Kalkışması, sonrasında 1980 ihtilali, sonrasında 1960 darbesi akla gelir diye tahmin ediyorum. Tarihi yakından izleyenler 12 Mart 1971 muhtırasını veya 28 Şubat 1997 postmodern darbesini de hatırlayabilir. Ama benim bu yazı ile dikkat çekmek istediğim hiçbiri değildir. Başka hangi darbe var ki diyenler olabilir, bu yazıda devletimizin başına yapılan 30 Mayıs 1876 darbesini anlatacağım ki bana göre darbelerin anası hükmündedir. Yapılışını ve planlanışını okuduğunuzda yukarıda yazılı tüm darbelerle benzerliklerini görecek ve şaşıracaksınız...

1876 yılı Türkiye’si yaklaşık 12 milyon km2 üzerinde yine yaklaşık 65 milyon nüfuslu bir devletti. O yıllarda demiryolu uzunluğu bakımından dünyada 9. Telgraf hattı uzunluğu bakımından dünyanın 5. büyük ülkesiydi. Bu yıllarda Çin ve Japonya’da demiryolu ve telgraf hattı bulunmuyordu. Büyük imparatorluk toprak kaybetmişti ancak halen İngiltere, Almanya ve Rusya’dan sonra dünyanın 4. Önemli devleti idi. Modernleşiyor, çağdaşlaşıyor, donanma ve modern orduda yenilikler yapıyordu. Herşeyden önemlisi, yeni dünyanın göz diktiği tüm topraklar halen Türkiye’ye aitti. Dış destekçilerle birlikte içeride bulunan darbeciler harekete geçti. Bu isimleri unutmayın, Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa, Rüştü Paşa ve Hayrullah Efendi eylemin başını çeken en önemli kişiler olmakla birlikte, Hüseyin Avni Paşa ve Mithatpaşa’yı darbenin baş ikilisi olarak ayırmak mümkündür.

Şimdi yazacaklarıma dikkat edin… 30 Mayıs 1876 sabah 04:34’te saray kuşatılarak Sultan Abdülaziz devrilecekti. Süleyman Paşa’ya emir verdiler. Paşa yanına 300 harbiye talebesini alarak Dolmabahçe’ye gelir, ama askerlere Padişah’ı olası bir suikastten korumak için saraya getirdiklerini söylerler. Donanma komutanı Amiral Arif Paşa, o yıllarda dünyanın en iyi sayılabilecek harp gemilerini Dolmabahçe açıklarına getirmişti. Devlet o kadar kuşatılmıştı ki, bu eylem bile dikkat çekmemişti. Saray çevresinde çadırlar kurulmuş ve askerler yerleştirilmişti, askerlere kışlalarda yer olmadığı için bu şekilde yapıldığı, nakil olacakları söylenmişti. Bu yapılanları okuduğunuzda ne kadar da tanıdık geldi değil mi ? Kandırılan askerler, en yakınlarından bile haber alamayan bir Padişah… 3 kıtada 12 milyon km2 toprağa hükmeden bir Padişah ve İslam Halifesi tam bir kumpas içinde kalmış ve doğru dürüst korunmuyordu bile. Bu kumpası organize eden sadece 63 kişiydi ama bunu Sultan’a söyleyecek ne bir istihbaratçısı ne de BİR ENİŞTESİ bile yoktu. Maalesef Sultan Abdülaziz tahttan indirildi ve sonrasında yürekleri yaralayacak şekilde katledildi. Sultan tahttan indirilirken, Kanlıca’daki yalısından olanları dürbünlerle takip eden ve zafer sarhoşluğunda olanların hevesi çok fazla sürmeyecekti. Allah’ın hikmeti ile darbecilerin istediği V.Murat değil, amcası zorla Dolmabahçe’de sandala bindirilirken yumruğunu ve dişlerini sıkarak olanları sarayın penceresinden izleyen Sultan II.Abdülhamit tahta geçecektir.

Ama mücadele bitecek miydi ? Tabiki hayır, hatta artık dış mihraklar daha fazla oyunun içerisinde yer almaya başlamıştır. Eskiden de böyleydi, dış destekle içerideki işbirlikçiler kullanılır, plan başarısız olursa daha sert ve güçlü bir şekilde dış müdahaleler başlardı. Bugünler ile ne kadar benzer değil mi ? Darbe yaptırt olmaz ise sen elinden geleni yap projesi bugün de halen kullanılmaktadır. Sultan Abdülaziz’i devirip V.Murat’ı tahta çıkaramayanlar tam 33 yıl Sultan Abdülhamit ile uğraşmışlardır. Ama ne kadar dirense de Cennet Mekan Sultan Abdülhamit’te aynı akıbetten kurtulamamıştır. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı devirmeye çalışıyorlar ama bugün eskiden farklı olan bir şey var. Şimdi MİLLET var… Oyunları gören, Devletine sahip çıkan, Bayrak’ına sahip çıkan, Reis-i Cumhur’una sahip çıkan bir MİLLET var. Yenikapı ruhunda gösterildi ki, bizler söz konusu VATAN olduğunda hep birlikteyiz ve beraberiz. Bu bizim en önemli gücümüz olacak ancak tarihimizi bilmeli ve geçmişte yaşanılan hadiselerden dersler çıkarmalıyız. Buna ihtiyacımız var, tarihimizi gerçekten iyi biliyor olursak Zeytinburnu sınırları içerisinde Mithatpaşa Tramvay durağı olmazdı, tarihimizi iyi bilirsek kırılma noktaları oluşturan ve devletine ihanet edenlerin isimlerini efsaneleştirmezdik.

Çocuklarımıza tarihimizde yaşanılan kırılma noktalarını anlatalım, ne büyük bir Millet olduğumuzu zihinlerine kazıyalım, yaşadığımız ihanetleri, tanıdığımız bazı tarihsel figürlerin aslında kim olduklarını kendimiz öğrenelim ve onlara aktaralım. İnşallah devletimiz gerçek bir tarih kitabı yayınlayarak gerçek Türkiye’nin kodlarını tüm neslimize aşılar. Dünya öyle bir kırılma noktasına doğru ilerliyor ki, dünyanın kaderini değiştirecek çocukları yetiştirmek için elimizden geleni yapalım. Allah, Millet’imizi, Devlet’imizi, Bayrak’ımızı korusun…

“Ve iz yemkuru bikellezîne keferû li yusbitûke ev yaktulûke ev yuhricûke ve yemkurûne ve yemkurullâh, vallâhu hayrul mâkirîn.” (Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.)

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zeytinburnuhaber.org sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.