İnsanlık tarihi, ilk insandan bugüne kadar birçok devreden geçerek bugünkü haline geldi. İnsanların çoğalmaları, yaşama ihtiyaçlarını karşılamaları bakımından çeşitli ekonomik aşamalar meydana gelmiştir. Bu ekonomik aşamalar bir yandan da o dönemlerin medeniyetlerini etkilemiştir. İlk olarak ilkel toplum ardından sırasıyla köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum aşamaları dünya tarihinde yerini almıştır. Maalesef içinde bulunduğumuz dönem de “Kapitalist Toplum” modelidir.
Kapitalizmin en yüksek aşaması olan “Emperyalizm”, yaklaşık 350 yıldır yeryüzünde üstünlük tesis etmiş gerçekte ise kuvveti üstün tutan bir zihniyetin ürünüdür. İnsanlığa saadet getirmeyen bu anlayış zulüm üretmekten başka bir işe yaramamaktadır. Nitekim bu sözde medeniyete panzehir olarak sunulan “Komünizm” ile arasında pek fark yoktur. Çünkü her ikisi de kuvveti üstün tutan bir zihniyete dayanmaktadır. Komünizm’de ezen güç siyasi güçtür, Kapitalizm’de ezen güç ise ekonomik güçtür.
Kapitalizm, sermayeyi elinde bulunduran azınlığın gücüdür. Belli bir zümreyi gittikçe zenginleştirmeyi amaçlar.
Bu zenginliğin en büyük sebebi de “FAİZ”dir. Dünya ekonomisini yöneten aileler ve emrindeki devletler, dünyayı faiz sarmalıyla kendilerine bağımlı hale getirdiler. Bunu IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlarla gerçekleştirdiler. Borç verdikleri ülkelere hazırladıkları reçeteler modern müstemlekeciliğin yürütülmesine yönelik reçetelerdir. Bu reçetelerle ülkeler bir yandan sömürülmekte, diğer yandan da dış borç ve faize esir edilmektedir. Ülkelerin milli kalkınma planları hazırlamasına mani olunmaktadır.
Faizci kapitalist düzen, yüksek kredi faizlerinin masrafa yazılıp fiyatlara yansıtılarak fakir fukaraya ödettirilmesi sonucunda fakirden alan ve zenginlere aktaran düzendir. “Faiz” mikrobu, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaptığı için fertleri ve toplumu ahlak bozgunluğuna itmektedir.
Türkiye’de de 1980’lerden bu yana devam eden neoliberal serüven, faiz sarmalıyla ve krizlerlerle gücüne güç katmıştır. Peki artık ne yapmalı? Cevap: Üretime dayalı kalkınan bir devlet modeli oluşturmaktır. Öncelikle ülke içindeki talebi karşılayacak bir sistem oluşturmalıyız; pansuman tedbirlerle ekonominin refaha kavuşmadığını görmekteyiz, görmek zorundayız.
Kamu fabrikalarıyla, kamu şirketleriyle, kooperatiflerle ekonomik faaliyetler arttırılmalı ve özelleştirmeyle kamu kaynakları özel sektöre bırakılmamalıdır. Üreticiyi (özellikle esnaf ve zanaatkârları) geri ödemesiz desteklerle, vergi maliyetlerini düşürerek ayakta tutmak zorundayız. Sadece borsa verilerinin yükselmesi veya bankalara yatırılan mevduatların yükselmesi ekonomik çözüm getirmemektedir. Sonuç olarak, salt neoliberal öğretilerle genç nüfusumuzu yetiştirmezsek, tarihi kodlarımızdan referans alarak ekonomik ve sosyal adalet anlayışını sağlarsak ülkemizi faizci kapitalist mantıktan kurtarabiliriz. Tüm dünya için de örnek olabiliriz