SEYİTNİZAM KONAKLARI
ELİT YAPI
Adem Topal
Köşe Yazarı
Adem Topal
 

YANLIŞ BİR MİRAS ANLAYIŞI

Ahmed sekiz kardeşi ile birlikte babasının yanında bir köyde hangi işler yapılırsa onları yapıyor, canla başla çalışıyordu. Evlenme yaşı gelince babası köyün mutedeyyin bir ailesine mensup olan  kız ile onu evlendirmişti.Munis  bir kadın olan  hanımıda aynen kocası gibi elinden geleni ardına koymuyor çalışıyordu. Babası yaşı gelen kardeşlerini evlendirerek şehre göçmelerine izin veriyordu. Ahmedi ise köyde tutuyordu. Oda babasına çok muti idi. İtiraz etmedi. Şükür; ekip biçiyorlar geçiniyorlardı. Yedi kardeşi şehirde gecekonduda olsa ev yer sahibi olmuşlardı. Gün geldi Ahmedin önce annesi,sonra babası vefat ettiler. Ahmedin kardeşleri birazda hanımlarının teşviki ile gelip kırk dönümlük baba arazisini ölüm hak miras helal diyerek bölüştüler. Ve böldükleri araziyi bırakıp gittiler. Ve şunu söyleyemediler.  Taralarımız sen ek ağabey. Ahmede topu topu beş dönüm bir tarla kalmıştı.ekse nolur ekmese nolur yaşı ilerlemiş,şehre gitse ne yapar? Bu düşünceler onu yormaya saçlarını ağartmaya başladı. Köyün en çalışkan insanı olduğundan durumuda buna münasip bir şekilde iyi idi.Şimdi ise gittikçe geçim sıkıntısı çekme durumuna düşecekti. Ama bir gün sık sık kabri başında Fatiha okuduğu evliya diye meşhur olmuş Habip baba rüyasına girerek oğul koyun besle demişti. O heyecanla uyanan Ahmed elindeki bir miktar parayla 8-10 koyun aldı ve başladı Onlara çobanlık yapmaya o sene koyunlar kuzulamış hayvanların sayısı iki katını geçmişti.Bayram yaklaşınca iki koyun satıp eline geçen para ile çoçuklarının ihtiyaçlarını karşılamıştı. Artık kardeşlerine kızmıyordu. Halbuki ne olurdu deselerdeki mirası paylaştık yerimiz belli,sen gene ek biç hiç olmazsa buraları hozan,çöl olmasın; ama dememişlerdi. Allah Allah kardeşlik böylemi olmalıydı; sanki şöyle düşünüyorlardı biz yiyemiyorsak oda yemesin. Halbuki babası onun çalışmalarının neticesi olan paraları onlara sarf etmiş o ise bunu çok tabi karşılamıştı. Çünkü o onların ağabeyi idi. Ağabey baba yarısıydı. Ama onlar bizim yerlerimizi ekme boş dursun demişlerdi. Bu onu çok incitmiş ve bazen gizli gizli ağlatmıştı. Acaba doğrusu onların yaptığı gibimiydi? Hayır o doğru olsaydı, Bu ülke buğdayı Amerikadan; Tosunu Uruguaydan getirmezdi. Çünkü bu ülkenin toprakları iki yüz milyon insanı doyururdu. Ama bu yanlış miras anlayışından çok küçük parçalara bölünen arazi kimseye yaramamış ve mera olmuştu. Ama merada bir işe yaramıyordu. Çünkü hayvancılık bilgisi olmayan insanlar bir şey yapamıyorlardı. Hem gençler çok az bir maaşa ve sıkıntıya razı olup şehre göçmüştü geride yaşlı kimseler kalmıştı. Onlarda dağ bayır dolaşıp hayvan otlatamazdıki. Ama Ahmedin bacakları henüz onu taşıyordu .koyunda zaten mulayim bir hayvan idi.onları gütmek daha kolaydı.Hele şu kangal cinsi köpeği Seköğ yokmu tek başına koyunları o bile güderdi. Allah sanki onu çobanlık için özel yaratmıştı. Dağda, bayırda en yakın can yoldaşıydı. Hatta bazen onunla dertleşirdi. Sanki onu anlıyordu. Belki cevap veremiyordu ama anladığından emindi. Ahmed bir de Dağdaki ruhani havayı fark ediyordu. Sanki gögsü genişliyor. Bazen  Allah diye bağırmak geliyordu içinden. İştegün yine guruba dönmüştü güneş veda ediyordu. Bir gün gelecek kendiside bu dünyaya veda edecekti. Ama gidilen yer için ne yapmıştı bu muhasebe ile evine dönmek için yola koyuldu. Şu mıraları mırıldnıyordu. Eli boş gidilmez gidilen yere.Ya Rab ben boş gelmedim suç getirdim.Dağlar taşlar çekemezken bu yükü.İki kat belimle pek güç getirdim.     TAHİRÜL MEVLEVİ KS.
Ekleme Tarihi: 14 Nisan 2012 - Cumartesi

YANLIŞ BİR MİRAS ANLAYIŞI

Ahmed sekiz kardeşi ile birlikte babasının yanında bir köyde hangi işler yapılırsa onları yapıyor, canla başla çalışıyordu.

Evlenme yaşı gelince babası köyün mutedeyyin bir ailesine mensup olan  kız ile onu evlendirmişti.
Munis  bir kadın olan  hanımıda aynen kocası gibi elinden geleni ardına koymuyor çalışıyordu.
Babası yaşı gelen kardeşlerini evlendirerek şehre göçmelerine izin veriyordu.

Ahmedi ise köyde tutuyordu. Oda babasına çok muti idi. İtiraz etmedi.

Şükür; ekip biçiyorlar geçiniyorlardı. Yedi kardeşi şehirde gecekonduda olsa ev yer sahibi olmuşlardı.

Gün geldi Ahmedin önce annesi,sonra babası vefat ettiler.

Ahmedin kardeşleri birazda hanımlarının teşviki ile gelip kırk dönümlük baba arazisini ölüm hak miras helal diyerek bölüştüler. Ve böldükleri araziyi bırakıp gittiler. Ve şunu söyleyemediler.  Taralarımız sen ek ağabey.

Ahmede topu topu beş dönüm bir tarla kalmıştı.ekse nolur ekmese nolur yaşı ilerlemiş,şehre gitse ne yapar?

Bu düşünceler onu yormaya saçlarını ağartmaya başladı.

Köyün en çalışkan insanı olduğundan durumuda buna münasip bir şekilde iyi idi.
Şimdi ise gittikçe geçim sıkıntısı çekme durumuna düşecekti.

Ama bir gün sık sık kabri başında Fatiha okuduğu evliya diye meşhur olmuş Habip baba rüyasına girerek oğul koyun besle demişti.

O heyecanla uyanan Ahmed elindeki bir miktar parayla 8-10 koyun aldı ve başladı Onlara çobanlık yapmaya o sene koyunlar kuzulamış hayvanların sayısı iki katını geçmişti.
Bayram yaklaşınca iki koyun satıp eline geçen para ile çoçuklarının ihtiyaçlarını karşılamıştı.
Artık kardeşlerine kızmıyordu.

Halbuki ne olurdu deselerdeki mirası paylaştık yerimiz belli,sen gene ek biç hiç olmazsa buraları hozan,çöl olmasın; ama dememişlerdi. Allah Allah kardeşlik böylemi olmalıydı; sanki şöyle düşünüyorlardı biz yiyemiyorsak oda yemesin.

Halbuki babası onun çalışmalarının neticesi olan paraları onlara sarf etmiş o ise bunu çok tabi karşılamıştı.

Çünkü o onların ağabeyi idi.
Ağabey baba yarısıydı.
Ama onlar bizim yerlerimizi ekme boş dursun demişlerdi. Bu onu çok incitmiş ve bazen gizli gizli ağlatmıştı.
Acaba doğrusu onların yaptığı gibimiydi?
Hayır o doğru olsaydı, Bu ülke buğdayı Amerikadan;
Tosunu Uruguaydan getirmezdi.

Çünkü bu ülkenin toprakları iki yüz milyon insanı doyururdu.
Ama bu yanlış miras anlayışından çok küçük parçalara bölünen arazi kimseye yaramamış ve mera olmuştu.

Ama merada bir işe yaramıyordu. Çünkü hayvancılık bilgisi olmayan insanlar bir şey yapamıyorlardı. Hem gençler çok az bir maaşa ve sıkıntıya razı olup şehre göçmüştü geride yaşlı kimseler kalmıştı. Onlarda dağ bayır dolaşıp hayvan otlatamazdıki. Ama Ahmedin bacakları henüz onu taşıyordu .koyunda zaten mulayim bir hayvan idi.onları gütmek daha kolaydı.Hele şu kangal cinsi köpeği Seköğ yokmu tek başına koyunları o bile güderdi.

Allah sanki onu çobanlık için özel yaratmıştı. Dağda, bayırda en yakın can yoldaşıydı. Hatta bazen onunla dertleşirdi. Sanki onu anlıyordu. Belki cevap veremiyordu ama anladığından emindi.
Ahmed bir de Dağdaki ruhani havayı fark ediyordu. Sanki gögsü genişliyor. Bazen  Allah diye bağırmak geliyordu içinden. İşte
gün yine guruba dönmüştü güneş veda ediyordu. Bir gün gelecek kendiside bu dünyaya veda edecekti. Ama gidilen yer için ne yapmıştı bu muhasebe ile evine dönmek için yola koyuldu.

Şu mıraları mırıldnıyordu.

Eli boş gidilmez gidilen yere.
Ya Rab ben boş gelmedim suç getirdim.
Dağlar taşlar çekemezken bu yükü.
İki kat belimle pek güç getirdim.    

TAHİRÜL MEVLEVİ KS.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zeytinburnuhaber.org sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.