Bin yıllık bir birikim ve derin bir feraset....
Bu milleti tarif için kullanılabilecek en uygun cümle olarak yukarıdaki cümleyi buldum.
Bana bunu düşündürten 12 Haziran seçiminin sonuçları oldu. Millet istikrara oy verdi. Diğerlerini de teselli etti.
Ben hakkari'den Edirne'ye kadar bu milletin her ferdine derin bir sevgi duymaktayım. Çünkü bin yıllık beraberliğimiz islamın bize kazandırdığı kardeşlik bizi sıkı sıkıya birbirimize bağlamaktadır.
Buna rağmen bu milletin bir kesimine onlarca yıldır siz meselesiniz diye günde yirmi dört saat telkinde bulunulmaktadır. Medyanın bu yoğun bombardımanına kendi aralarından çıkmış, bütün maharetleri ancak var olan meselenin istismarından ibaret olan ve yıllarca şikayet ettikleri tavrı bu sefer tersinden kendilerinin tatbik ettiği siyasetçiler.
Ben 1986 yılında Muş ilinde öğretmenliğe başlayıncaya kadar Kürtçenin yasak olduğu konusunda bir fikre sahip değildim. Daha doğrusu bilmiyordum.
Orada vaktim çok olduğu için bir çalışma yapmak istedim.
İkibin kelimelik bir Türkçe- Kürtçe lügat hazırlamak. Talebelerim beni ikaz ettiler.
Hocam başın derde girer dediler. Seni içeri atarlar. Çok şaşırdım . Niçin ?
Kürtçe konuşmak yasak dediler. Ve ben bu ahmaklığa ne kadar üzüldüm Allah biliyor. Bin yıl bu topraklarda kimsenin diline ve dinine karışmayanların çocukları bunu yapmaz, yapamaz. Ancak ahmaklar ya da kötü niyetliler bunu yapabilirler.
Tabii ki bende ne yapılabilir dedim.
İlk iş dua'ya mürcaat ettim. Çünkü “dua mü'minin silahıdır.” sonra dilimizin döndüğü sesimizin yettiği kadar bunun yanlış olduğunu haykırmak. Bunları yaptık.
Şükür bunlar giderildi. Ama güzel bir söz var “cam kırılınca yapıştırılsa'da iz kalır.”
Bu da iz bıraktı ve istismarcılar biz bunu zorla elde ettik propogandasını yapıyorlar. Doğrudur, yanlıştır bunu tartışmıyorum. Bir insanın anadili anasının ak sütü gibi helaldır. Bunu tesbit ediyorum. Bir tesbit daha yapıyorum. O da bunca tahrike rağmen bizim insanımız devletine ve birbirine bağlıdır.
Geçmişte resmi görevliler buralarda nice yanlışlar yaptılar. Bir kısmına bizzat şahid oldum.
Son dokuz yıldır buralara gieden milletin değerlerine bağlı yöneticiler yaraları sarmaya çalışıyorlar. Bunun neticesi zamanla olacaktır.
Bitlis deresindeki yılankavi şehirler arsı yolun uçak pisti gibi olduğunu televizyon programı çekmek için gittiğimde görünce iftihar ettim.
Hem de buraların güzel insanları bunu herkes kadar hak ediyor. Dedim.
Seçimden bir hafta evvel konferans için gittiğim Mersin'de kürt asıllı insanımızın tek tek evlerine gidilerek nasıl tehdit edildiklerini bizzat tehdit edilenlerden dinleyince adeta şoke oldum. Ama sonra ne bekliyordun. Bin yanlıştan bir doğru olmayacağını bilmiyormusun dedim.
Irk asabiyeti ile yapılan siyaset yanlıştır. Bu hangi ırk olursa olsun fark etmez.
Türkiye kalkınmalı insanımız müreffeh bir hayata yelken açmalıdır. Buna parelel olarak hürriyetler genişlemeli. Bu güne kadar yaklaşık doksan yıldır baskı altında tutulan; toplayınca milletin çoğunluğunu oluşturan farklı inanç, yaşayış ve kültürüne sahip insanımızın kendisini ifade etmesinin önündeki engeller kalkmalıdır. Ve herkes bu devletin vatandaşı olmaktan ötürü iftihar etmelidir.
Bu yeni dönemde yukarda ki meselelere cevap verecek bir anayasa ile taçlandırılmalıdır. Bu anayasa ile en ileri demokrasilerde ne varsa bizde de o olmalıdır. Top yekün bu millet mutlu olmayı hak ediyor.
Allah milletimize ve devletimize zeval vermesin. Amin.
Vesselam.
Şaşırmadım
Bin yıllık bir birikim ve derin bir feraset....Bu milleti tarif için kullanılabilecek en uygun cümle olarak yukarıdaki cümleyi buldum. Bana bunu düşündürten 12 Haziran seçiminin sonuçları oldu. Millet istikrara oy verdi. Diğerlerini de teselli etti. Ben hakkari'den Edirne'ye kadar bu milletin her ferdine derin bir sevgi duymaktayım. Çünkü bin yıllık beraberliğimiz islamın bize kazandırdığı kardeşlik bizi sıkı sıkıya birbirimize bağlamaktadır. Buna rağmen bu milletin bir kesimine onlarca yıldır siz meselesiniz diye günde yirmi dört saat telkinde bulunulmaktadır. Medyanın bu yoğun bombardımanına kendi aralarından çıkmış, bütün maharetleri ancak var olan meselenin istismarından ibaret olan ve yıllarca şikayet ettikleri tavrı bu sefer tersinden kendilerinin tatbik ettiği siyasetçiler. Ben 1986 yılında Muş ilinde öğretmenliğe başlayıncaya kadar Kürtçenin yasak olduğu konusunda bir fikre sahip değildim. Daha doğrusu bilmiyordum.Orada vaktim çok olduğu için bir çalışma yapmak istedim.İkibin kelimelik bir Türkçe- Kürtçe lügat hazırlamak. Talebelerim beni ikaz ettiler. Hocam başın derde girer dediler. Seni içeri atarlar. Çok şaşırdım . Niçin ? Kürtçe konuşmak yasak dediler. Ve ben bu ahmaklığa ne kadar üzüldüm Allah biliyor. Bin yıl bu topraklarda kimsenin diline ve dinine karışmayanların çocukları bunu yapmaz, yapamaz. Ancak ahmaklar ya da kötü niyetliler bunu yapabilirler. Tabii ki bende ne yapılabilir dedim.İlk iş dua'ya mürcaat ettim. Çünkü “dua mü'minin silahıdır.” sonra dilimizin döndüğü sesimizin yettiği kadar bunun yanlış olduğunu haykırmak. Bunları yaptık.Şükür bunlar giderildi. Ama güzel bir söz var “cam kırılınca yapıştırılsa'da iz kalır.” Bu da iz bıraktı ve istismarcılar biz bunu zorla elde ettik propogandasını yapıyorlar. Doğrudur, yanlıştır bunu tartışmıyorum. Bir insanın anadili anasının ak sütü gibi helaldır. Bunu tesbit ediyorum. Bir tesbit daha yapıyorum. O da bunca tahrike rağmen bizim insanımız devletine ve birbirine bağlıdır.Geçmişte resmi görevliler buralarda nice yanlışlar yaptılar. Bir kısmına bizzat şahid oldum.Son dokuz yıldır buralara gieden milletin değerlerine bağlı yöneticiler yaraları sarmaya çalışıyorlar. Bunun neticesi zamanla olacaktır. Bitlis deresindeki yılankavi şehirler arsı yolun uçak pisti gibi olduğunu televizyon programı çekmek için gittiğimde görünce iftihar ettim.Hem de buraların güzel insanları bunu herkes kadar hak ediyor. Dedim. Seçimden bir hafta evvel konferans için gittiğim Mersin'de kürt asıllı insanımızın tek tek evlerine gidilerek nasıl tehdit edildiklerini bizzat tehdit edilenlerden dinleyince adeta şoke oldum. Ama sonra ne bekliyordun. Bin yanlıştan bir doğru olmayacağını bilmiyormusun dedim. Irk asabiyeti ile yapılan siyaset yanlıştır. Bu hangi ırk olursa olsun fark etmez. Türkiye kalkınmalı insanımız müreffeh bir hayata yelken açmalıdır. Buna parelel olarak hürriyetler genişlemeli. Bu güne kadar yaklaşık doksan yıldır baskı altında tutulan; toplayınca milletin çoğunluğunu oluşturan farklı inanç, yaşayış ve kültürüne sahip insanımızın kendisini ifade etmesinin önündeki engeller kalkmalıdır. Ve herkes bu devletin vatandaşı olmaktan ötürü iftihar etmelidir. Bu yeni dönemde yukarda ki meselelere cevap verecek bir anayasa ile taçlandırılmalıdır. Bu anayasa ile en ileri demokrasilerde ne varsa bizde de o olmalıdır. Top yekün bu millet mutlu olmayı hak ediyor. Allah milletimize ve devletimize zeval vermesin. Amin.Vesselam.
Ekleme
Tarihi: 29 Haziran 2011 - Çarşamba
Şaşırmadım
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.