Yerel gazetecilik çoğu zaman göz ardı edilir. Ulusal gazetelerin manşetleri, televizyonların parlak ekranları arasında küçük ve önemsiz görülür. Oysa gerçekte yerel gazetecilik, hayatın en çıplak, en dokunaklı hâlidir.
Bir yerel gazeteci için haber, yalnızca satır değildir; bir yüz, bir ses, bir komşunun hikâyesidir. Sokağın köşesindeki esnafın derdinden, okulun bahçesindeki çocukların sevincine kadar uzanır. Büyük şehirlerin gürültüsünde kaybolan sesleri duyurur.
Fakat bu yol dikenlidir. Ekonomik sıkıntılar, kısıtlı imkânlar, reklam telaşları, siyasi baskılar… Tüm bunların arasında ayakta kalmaya çalışır. Çoğu zaman sırtında çantasından çok daha ağır bir yük taşır: Güven. Çünkü yerel gazeteci, haberi yazdığı insanlarla aynı sokaktan geçer, aynı pazardan alışveriş yapar. Yanlış bir cümle, bir haberi değil; yılların komşuluğunu sarsabilir.
Ve en çok da bu yüzden, yerel gazetecilik görünmeyen bir kahramanlıktır. Sessizdir ama etkilidir. Kimi zaman bir satır umut olur, kimi zaman bir fotoğraf vicdanı harekete geçirir.
Bugün çoğumuz haberleri hızlıca tüketip geçiyoruz. Ama yerel gazeteci hâlâ o soruyla güne başlıyor:
“Bugün kimin sesini duyuracağım?”
Çünkü yerel gazetecilik, sadece yazmak değil; yaşadığı topluma ayna tutmaktır.


