Haftanın Kitabı-İNCİR KUŞLARI
14.04.2012 - 11:42, Güncelleme:
14.04.2012 - 11:42
Haftanın Kitabı-İNCİR KUŞLARI
Zeytinburnu Haber Yazarı Mehmet Bayram Haftanın Kitabını seçti. Bu Haftanın Kitabı İncir Kuşları
KİTAP ADI ;İNCİR KUŞLARI YAZAR ADI ;SİNAN AKYÜZ YAYIN EVİ ;ALFA YAYINLARI “İki kişilik yalnızlık” ve “Piruze” kitapları ile çok satanlar listesine giren Sinan Akyüz, Bosna’da yaşanan savaşta, Boşnak kızı Suada’nın gerçek yaşamını ve aşk öyküsünü anlattığı yeni kitabı “İncir Kuşları” ile tekrar okurları ile buluştu. Aslında bence yazılması gereken hikâye demokrat, hümanist ve barışsever Avrupa’nın ortasında böyle bir savaşın yaşanması ve buna Avrupa ülkeleri liderleri ile halkının müsamahası. Kitabın ismi de” Demokrat ve Hümanist İnsanlardan Şiddet ve Katliama Hoşgörü” olmalıydı. Avrupa’nın göbeğinde bir katliam yaşandı ve tüm Avrupa buna göz yumdu. Savaş, katliam ve aşk üçgeninde geçen “İncir Kuşları”, Sinan Akyüz’ün turist olarak gittiği Bosna’da tesadüfen bir yemekte tanıştığı Halide adlı bir bayanın kendisine Suada’dan bahsetmesi ve çok etkilenmesi ile başlıyor. Etkilenmemek mümkün değil ki siz de okuyunca hak vereceksiniz. Dört yıl sonra ise olayın kahramanları ile görüşüyor. Bosna’da bir buçuk ay kalan yazar, esir kamplarında yaşananları canlı şahitlerinin ağzından anlatıyor. Kitap, Suada Hatiboviç’in konservatuar da Prf.Duşanka ile konuşurken içeriye giren “Tarık Begiç”i görüp birbirlerine aşık olmaları ile başlıyor.Sonrasında bir Cafe de kahve içmeleri ve Tarık’ın ona aşık olduğunu söylemesi ve Suada’nın kahveyi içmeden kalkması ile ilk bölüm bitiyor.Devamında aşıklar tepesine gidiş ve her aşığın söylediği “sana ömrümün sonuna kadar sadık kalacağım” cümlesini kurmaları ve Tarık’ın annesinin prf.Duşanka olması gerçeğini öğrenmesi.Gerçek bir hayattan alınmasa çok basit kurgulanmış diyebileceğim bir giriş.Ama hayat zaten basit,onu çetrefil ve karmaşık kılan biziz.Basit ve güzelden ziyade, karmaşık ve etkileyici bize daha cazip geliyor.Sonra da hayat zor diyoruz. Hâlbuki zorlaştıran biziz. Bu sefer onu gören sırp genci Vukadin Milunoviç’de Suada’ya âşık oluyor. Vukadin aşkını ilan ederken, Suada’nın verdiği cevaplar çok sert, hakaret içeren ve nefret uyandıran sözler ki, neden bu şekilde konuşmuş anlayamadığım gibi garipsedim de.İnsan düşüncelerini net bir şekilde ifade etmeli fakat karşısında ki kişide katiyen nefret hissi uyandırmamalıdır. Bu arada savaşın ayak sesleri de duyulmakta fakat kimse Avrupa’nın ortasında bir savaşa ihtimal vermemektedir. Suada, teyzesinin savaş hakkında anlattıklarına inanmak istememektedir. Bu arada, Teyzesinin oluşacak savaşı anlatırken tarihe ait konuşmalarının da kendisini bağladığını ve tarihsel bir gerçek olarak algılanmamasını okurların da bilmesi gerekir. Savaş, Sırpların, Dubrovnik’i kuşatmaları ile başlıyor ve Suada’ların evine hüzün çöküyor. Savaş Sırplar ile Hırvatlar arasında idi ama Boşnaklar ne yapacaktı? Kimin tarafında yerlerini alacaklardı? Onlar bunları konuşurken Vukadin’in General Babası Borislav Milunoviç Okulu basıyor ve oğlunun birine âşık olduğundan dolayı konservatuarı bıraktığını söylüyor. Ve savaş başlıyor, şimdilik onlara uzak ama yakında onlara da gelecek ve Suada ile teyzesi bu korkuyu hissetmeye başlıyorlar. Bu arada Suada’nın teyzesinin Aliya İzzetbegoviç’i sürekli eleştirmesi ve bunun kitapta geniş bir şekilde yer alması objektif olmadığı gibi bir kişinin görüşü sanki tüm Bosna-Hersek’lilerin görüşü gibi yansıtılmış. Objektif olmaması, Teyzesinin Bilge Adam diye tanınan A.İzzetbegoviç’in olayları iyi süzemediğini, gelen savaşı göremediğini ve yanlış kararlar verdiğini söylüyor ki bu ne kadar doğrudur ve hüsn-ü kabul görür bir soru işaretidir. Sonuçta buna karar verecek olanlar bellidir. Şu an belli olan Aliya İzzetbegoviç’in hem Bosna halkı hem Dünya insanları tarafından takdirle anılmasıdır. Ramazan Bayramı ile birlikte, Sırplar Bosna’da katliama başlıyor. Şehirler bombalanıyor ve insanlar öldürülüyor. Boşnak kuvvetler teslim olunca Sırp kuvvetleri çeteler ile birlikte şehirlere giriyor. Erkekleri öldürüp kadınlara tecavüz ediyorlar. Savaş Suada’nın kaldığı yere yaklaşırken Tarık’da “yeşil bereliler”e katılıyor. Piyano çalan eller artık silah tutacaktır. Bu arada uygulanan ambargodan dolayı insanlar maaş alamadıkları gibi yiyecekler de karaborsaya düşmüş ve kuyruklar oluşmaya başlamıştır. Elektrikler ve telefon hatları kesiliyor. Ramazan Bayramı’nda Suada, anne ve babasının yanına gittiğinden Tarık Saraybosna da kalıyor ve savaş sırasında birbirlerinden ayrı kalıyorlar. Teyzesinin Hastanesi bombalanıyor ve teyzesi hayatını kaybediyor. Gelen bir bomba bahçelerindeki incir ağacını üzerindeki çocuklarla birlikte yok ediyor. Sonrasında evi basılıyor ve gözlerinin önünde annesi ile eniştesi şehit ediliyor. Ablaları ile birlikte bir cipe bindirilip esir kampına götürülüyor ve orada Tarihin ilginç bir cilvesi ki Vukadin’in esiri oluyor. Sonrasını sizin okumanız lazım. Ben anlatamayacağım. Kitabın yarısını bir günde bitirdim fakat diğer yarısını siz bana sorun. O yaşananlar kaleme dökülemez ve bu şekilde anlatılmalı mıydı bilemiyorum. Suada bütün Bosna hersek kadınları adına bir prototip. Yazar yazmakla iyi mi etti kötü mü etti size bırakıyorum. Neler yaşamışlar neler çekmişler. Her okuyanın inansın inanmasın şükür secdesi yapması gerekir ki bizim başımıza böyle şeyler gelmedi. Ve utanmalıyız ki hiçbir şekilde bu acıya ortak olamadık. Kitabı elime her aldığımda utancımdan yerine koyuyordum. Sonunu bir türlü getiremedim. Sonuçta kitabı utana utana bitirdim. Beni rahatlatan son bölüm oldu ki en azından yüzümde tebessüm uyandırdı. Biz Bosna savaşında hiçbir şey hissetmedik. Onlar ise bunu iliklerine kadar hissettiler. İliklerine kadar hissettikleri neydi? Gözlerinin önünde en sevdikleri kişiler, en yakınları öldürüldü, tecavüz edildi. Yani kocanın önünde eşine, babanın önünde kızına defalarca tecavüz edildi. Nasıl ağır bir yük ve utanç duygusudur. O kadar sık yapılıyor ki sonrasında bir şey hissetmiyorsun. Evlerinden sürüldüler. Bütün bunlar tüm dünyanın gözü üzerlerinde iken oldu. Avrupa’nın tam ortasında. Esir kamplarında Sırp tecavüzcüler esir Boşnak kadınlara sistematik olarak defalarca tecavüz ettiler ve “Artık bir Müslüman değil, Hıristiyan bir Sırp dünyaya getireceksiniz” diyorlardı.40 bin deniyor ama tecavüze uğrayan Boşnak kadınların sayısını 70 binden fazla olduğu söyleniyor. Sonuçta Savaşın acı sonucu olarak Boşnak Kadınlar “Nefret Çocukları”nı dünyaya getirmek zorunda kaldılar. Evet, nefret çocukları. Siz kendinizi o kadınların yerine koyun, ne yapardınız. Delirenler, aklını kaybedenler. Bu savaş sistematik bir soy dönüştürme savaşıydı. Kendi ülkenin ordusu sana saldırıyor. Senin elinde silah yok ve kendin yapmak zorundasın. Silahlar ordu da ve orduya Sırplar hâkim. BM Barış Gücü Komutanı General MacKenzie Boşnakları Sırplara sattığı gibi en büyük tecavüzcü. Her tecavüz ettiğine “Menfaatle motive edilmiş aşk, en güçlü aşktır” diyen sapık bir adam. Hollanda’lı barış Gücü Komutanı Thom Jarremans’da aynı şekilde 25 bin Boşnak’ı Mladiç’e teslim ediyor ve o da beş gün içinde 8 bin 300 Müslüman Boşnak’ı öldürüyor. Bosna da savaşı yaşayan neslin bu travmayı atlatabileceğini sanmıyorum. Savaş sonrası ikinci nesil ancak normal hayata adapte olabilir. Bu kitap o günleri tekrar yaşamak ve hatırlamak adına okunması gereken ve halimize şükredip etrafımızda yaşananlara karşı daha duyarlı olmamızı sağlayacak bir kitap. Şu an Suriye’de aynı şeyler yaşanıyor. Allah Hepimizin yardımcısı olsun. Yazara böyle bir kitabı bize kazandırdığı için teşekkür mü etsem beddua mı etsem bilmiyorum. M.Metin Bayram
Zeytinburnu Haber Yazarı Mehmet Bayram Haftanın Kitabını seçti. Bu Haftanın Kitabı İncir Kuşları
KİTAP ADI ;İNCİR KUŞLARI
YAZAR ADI ;SİNAN AKYÜZ
YAYIN EVİ ;ALFA YAYINLARI
“İki kişilik yalnızlık” ve “Piruze” kitapları ile çok satanlar listesine giren Sinan Akyüz, Bosna’da yaşanan savaşta, Boşnak kızı Suada’nın gerçek yaşamını ve aşk öyküsünü anlattığı yeni kitabı “İncir Kuşları” ile tekrar okurları ile buluştu. Aslında bence yazılması gereken hikâye demokrat, hümanist ve barışsever Avrupa’nın ortasında böyle bir savaşın yaşanması ve buna Avrupa ülkeleri liderleri ile halkının müsamahası. Kitabın ismi de” Demokrat ve Hümanist İnsanlardan Şiddet ve Katliama Hoşgörü” olmalıydı. Avrupa’nın göbeğinde bir katliam yaşandı ve tüm Avrupa buna göz yumdu.
Savaş, katliam ve aşk üçgeninde geçen “İncir Kuşları”, Sinan Akyüz’ün turist olarak gittiği Bosna’da tesadüfen bir yemekte tanıştığı Halide adlı bir bayanın kendisine Suada’dan bahsetmesi ve çok etkilenmesi ile başlıyor. Etkilenmemek mümkün değil ki siz de okuyunca hak vereceksiniz. Dört yıl sonra ise olayın kahramanları ile görüşüyor. Bosna’da bir buçuk ay kalan yazar, esir kamplarında yaşananları canlı şahitlerinin ağzından anlatıyor.
Kitap, Suada Hatiboviç’in konservatuar da Prf.Duşanka ile konuşurken içeriye giren “Tarık Begiç”i görüp birbirlerine aşık olmaları ile başlıyor.Sonrasında bir Cafe de kahve içmeleri ve Tarık’ın ona aşık olduğunu söylemesi ve Suada’nın kahveyi içmeden kalkması ile ilk bölüm bitiyor.Devamında aşıklar tepesine gidiş ve her aşığın söylediği “sana ömrümün sonuna kadar sadık kalacağım” cümlesini kurmaları ve Tarık’ın annesinin prf.Duşanka olması gerçeğini öğrenmesi.Gerçek bir hayattan alınmasa çok basit kurgulanmış diyebileceğim bir giriş.Ama hayat zaten basit,onu çetrefil ve karmaşık kılan biziz.Basit ve güzelden ziyade, karmaşık ve etkileyici bize daha cazip geliyor.Sonra da hayat zor diyoruz. Hâlbuki zorlaştıran biziz.
Bu sefer onu gören sırp genci Vukadin Milunoviç’de Suada’ya âşık oluyor. Vukadin aşkını ilan ederken, Suada’nın verdiği cevaplar çok sert, hakaret içeren ve nefret uyandıran sözler ki, neden bu şekilde konuşmuş anlayamadığım gibi garipsedim de.İnsan düşüncelerini net bir şekilde ifade etmeli fakat karşısında ki kişide katiyen nefret hissi uyandırmamalıdır. Bu arada savaşın ayak sesleri de duyulmakta fakat kimse Avrupa’nın ortasında bir savaşa ihtimal vermemektedir. Suada, teyzesinin savaş hakkında anlattıklarına inanmak istememektedir. Bu arada, Teyzesinin oluşacak savaşı anlatırken tarihe ait konuşmalarının da kendisini bağladığını ve tarihsel bir gerçek olarak algılanmamasını okurların da bilmesi gerekir.
Savaş, Sırpların, Dubrovnik’i kuşatmaları ile başlıyor ve Suada’ların evine hüzün çöküyor. Savaş Sırplar ile Hırvatlar arasında idi ama Boşnaklar ne yapacaktı? Kimin tarafında yerlerini alacaklardı? Onlar bunları konuşurken Vukadin’in General Babası Borislav Milunoviç Okulu basıyor ve oğlunun birine âşık olduğundan dolayı konservatuarı bıraktığını söylüyor.
Ve savaş başlıyor, şimdilik onlara uzak ama yakında onlara da gelecek ve Suada ile teyzesi bu korkuyu hissetmeye başlıyorlar. Bu arada Suada’nın teyzesinin Aliya İzzetbegoviç’i sürekli eleştirmesi ve bunun kitapta geniş bir şekilde yer alması objektif olmadığı gibi bir kişinin görüşü sanki tüm Bosna-Hersek’lilerin görüşü gibi yansıtılmış. Objektif olmaması, Teyzesinin Bilge Adam diye tanınan A.İzzetbegoviç’in olayları iyi süzemediğini, gelen savaşı göremediğini ve yanlış kararlar verdiğini söylüyor ki bu ne kadar doğrudur ve hüsn-ü kabul görür bir soru işaretidir. Sonuçta buna karar verecek olanlar bellidir. Şu an belli olan Aliya İzzetbegoviç’in hem Bosna halkı hem Dünya insanları tarafından takdirle anılmasıdır.
Ramazan Bayramı ile birlikte, Sırplar Bosna’da katliama başlıyor. Şehirler bombalanıyor ve insanlar öldürülüyor. Boşnak kuvvetler teslim olunca Sırp kuvvetleri çeteler ile birlikte şehirlere giriyor. Erkekleri öldürüp kadınlara tecavüz ediyorlar. Savaş Suada’nın kaldığı yere yaklaşırken Tarık’da “yeşil bereliler”e katılıyor. Piyano çalan eller artık silah tutacaktır. Bu arada uygulanan ambargodan dolayı insanlar maaş alamadıkları gibi yiyecekler de karaborsaya düşmüş ve kuyruklar oluşmaya başlamıştır. Elektrikler ve telefon hatları kesiliyor. Ramazan Bayramı’nda Suada, anne ve babasının yanına gittiğinden Tarık Saraybosna da kalıyor ve savaş sırasında birbirlerinden ayrı kalıyorlar. Teyzesinin Hastanesi bombalanıyor ve teyzesi hayatını kaybediyor. Gelen bir bomba bahçelerindeki incir ağacını üzerindeki çocuklarla birlikte yok ediyor. Sonrasında evi basılıyor ve gözlerinin önünde annesi ile eniştesi şehit ediliyor. Ablaları ile birlikte bir cipe bindirilip esir kampına götürülüyor ve orada Tarihin ilginç bir cilvesi ki Vukadin’in esiri oluyor.
Sonrasını sizin okumanız lazım. Ben anlatamayacağım. Kitabın yarısını bir günde bitirdim fakat diğer yarısını siz bana sorun. O yaşananlar kaleme dökülemez ve bu şekilde anlatılmalı mıydı bilemiyorum. Suada bütün Bosna hersek kadınları adına bir prototip. Yazar yazmakla iyi mi etti kötü mü etti size bırakıyorum. Neler yaşamışlar neler çekmişler. Her okuyanın inansın inanmasın şükür secdesi yapması gerekir ki bizim başımıza böyle şeyler gelmedi. Ve utanmalıyız ki hiçbir şekilde bu acıya ortak olamadık. Kitabı elime her aldığımda utancımdan yerine koyuyordum. Sonunu bir türlü getiremedim. Sonuçta kitabı utana utana bitirdim. Beni rahatlatan son bölüm oldu ki en azından yüzümde tebessüm uyandırdı.
Biz Bosna savaşında hiçbir şey hissetmedik. Onlar ise bunu iliklerine kadar hissettiler. İliklerine kadar hissettikleri neydi? Gözlerinin önünde en sevdikleri kişiler, en yakınları öldürüldü, tecavüz edildi. Yani kocanın önünde eşine, babanın önünde kızına defalarca tecavüz edildi. Nasıl ağır bir yük ve utanç duygusudur. O kadar sık yapılıyor ki sonrasında bir şey hissetmiyorsun. Evlerinden sürüldüler. Bütün bunlar tüm dünyanın gözü üzerlerinde iken oldu. Avrupa’nın tam ortasında. Esir kamplarında Sırp tecavüzcüler esir Boşnak kadınlara sistematik olarak defalarca tecavüz ettiler ve “Artık bir Müslüman değil, Hıristiyan bir Sırp dünyaya getireceksiniz” diyorlardı.40 bin deniyor ama tecavüze uğrayan Boşnak kadınların sayısını 70 binden fazla olduğu söyleniyor. Sonuçta Savaşın acı sonucu olarak Boşnak Kadınlar “Nefret Çocukları”nı dünyaya getirmek zorunda kaldılar. Evet, nefret çocukları. Siz kendinizi o kadınların yerine koyun, ne yapardınız. Delirenler, aklını kaybedenler. Bu savaş sistematik bir soy dönüştürme savaşıydı.
Kendi ülkenin ordusu sana saldırıyor. Senin elinde silah yok ve kendin yapmak zorundasın. Silahlar ordu da ve orduya Sırplar hâkim. BM Barış Gücü Komutanı General MacKenzie Boşnakları Sırplara sattığı gibi en büyük tecavüzcü. Her tecavüz ettiğine “Menfaatle motive edilmiş aşk, en güçlü aşktır” diyen sapık bir adam. Hollanda’lı barış Gücü Komutanı Thom Jarremans’da aynı şekilde 25 bin Boşnak’ı Mladiç’e teslim ediyor ve o da beş gün içinde 8 bin 300 Müslüman Boşnak’ı öldürüyor.
Bosna da savaşı yaşayan neslin bu travmayı atlatabileceğini sanmıyorum. Savaş sonrası ikinci nesil ancak normal hayata adapte olabilir. Bu kitap o günleri tekrar yaşamak ve hatırlamak adına okunması gereken ve halimize şükredip etrafımızda yaşananlara karşı daha duyarlı olmamızı sağlayacak bir kitap. Şu an Suriye’de aynı şeyler yaşanıyor.
Allah Hepimizin yardımcısı olsun. Yazara böyle bir kitabı bize kazandırdığı için teşekkür mü etsem beddua mı etsem bilmiyorum.
M.Metin Bayram
YAZAR ADI ;SİNAN AKYÜZ
YAYIN EVİ ;ALFA YAYINLARI
“İki kişilik yalnızlık” ve “Piruze” kitapları ile çok satanlar listesine giren Sinan Akyüz, Bosna’da yaşanan savaşta, Boşnak kızı Suada’nın gerçek yaşamını ve aşk öyküsünü anlattığı yeni kitabı “İncir Kuşları” ile tekrar okurları ile buluştu. Aslında bence yazılması gereken hikâye demokrat, hümanist ve barışsever Avrupa’nın ortasında böyle bir savaşın yaşanması ve buna Avrupa ülkeleri liderleri ile halkının müsamahası. Kitabın ismi de” Demokrat ve Hümanist İnsanlardan Şiddet ve Katliama Hoşgörü” olmalıydı. Avrupa’nın göbeğinde bir katliam yaşandı ve tüm Avrupa buna göz yumdu.
Savaş, katliam ve aşk üçgeninde geçen “İncir Kuşları”, Sinan Akyüz’ün turist olarak gittiği Bosna’da tesadüfen bir yemekte tanıştığı Halide adlı bir bayanın kendisine Suada’dan bahsetmesi ve çok etkilenmesi ile başlıyor. Etkilenmemek mümkün değil ki siz de okuyunca hak vereceksiniz. Dört yıl sonra ise olayın kahramanları ile görüşüyor. Bosna’da bir buçuk ay kalan yazar, esir kamplarında yaşananları canlı şahitlerinin ağzından anlatıyor.
Kitap, Suada Hatiboviç’in konservatuar da Prf.Duşanka ile konuşurken içeriye giren “Tarık Begiç”i görüp birbirlerine aşık olmaları ile başlıyor.Sonrasında bir Cafe de kahve içmeleri ve Tarık’ın ona aşık olduğunu söylemesi ve Suada’nın kahveyi içmeden kalkması ile ilk bölüm bitiyor.Devamında aşıklar tepesine gidiş ve her aşığın söylediği “sana ömrümün sonuna kadar sadık kalacağım” cümlesini kurmaları ve Tarık’ın annesinin prf.Duşanka olması gerçeğini öğrenmesi.Gerçek bir hayattan alınmasa çok basit kurgulanmış diyebileceğim bir giriş.Ama hayat zaten basit,onu çetrefil ve karmaşık kılan biziz.Basit ve güzelden ziyade, karmaşık ve etkileyici bize daha cazip geliyor.Sonra da hayat zor diyoruz. Hâlbuki zorlaştıran biziz.
Bu sefer onu gören sırp genci Vukadin Milunoviç’de Suada’ya âşık oluyor. Vukadin aşkını ilan ederken, Suada’nın verdiği cevaplar çok sert, hakaret içeren ve nefret uyandıran sözler ki, neden bu şekilde konuşmuş anlayamadığım gibi garipsedim de.İnsan düşüncelerini net bir şekilde ifade etmeli fakat karşısında ki kişide katiyen nefret hissi uyandırmamalıdır. Bu arada savaşın ayak sesleri de duyulmakta fakat kimse Avrupa’nın ortasında bir savaşa ihtimal vermemektedir. Suada, teyzesinin savaş hakkında anlattıklarına inanmak istememektedir. Bu arada, Teyzesinin oluşacak savaşı anlatırken tarihe ait konuşmalarının da kendisini bağladığını ve tarihsel bir gerçek olarak algılanmamasını okurların da bilmesi gerekir.
Savaş, Sırpların, Dubrovnik’i kuşatmaları ile başlıyor ve Suada’ların evine hüzün çöküyor. Savaş Sırplar ile Hırvatlar arasında idi ama Boşnaklar ne yapacaktı? Kimin tarafında yerlerini alacaklardı? Onlar bunları konuşurken Vukadin’in General Babası Borislav Milunoviç Okulu basıyor ve oğlunun birine âşık olduğundan dolayı konservatuarı bıraktığını söylüyor.
Ve savaş başlıyor, şimdilik onlara uzak ama yakında onlara da gelecek ve Suada ile teyzesi bu korkuyu hissetmeye başlıyorlar. Bu arada Suada’nın teyzesinin Aliya İzzetbegoviç’i sürekli eleştirmesi ve bunun kitapta geniş bir şekilde yer alması objektif olmadığı gibi bir kişinin görüşü sanki tüm Bosna-Hersek’lilerin görüşü gibi yansıtılmış. Objektif olmaması, Teyzesinin Bilge Adam diye tanınan A.İzzetbegoviç’in olayları iyi süzemediğini, gelen savaşı göremediğini ve yanlış kararlar verdiğini söylüyor ki bu ne kadar doğrudur ve hüsn-ü kabul görür bir soru işaretidir. Sonuçta buna karar verecek olanlar bellidir. Şu an belli olan Aliya İzzetbegoviç’in hem Bosna halkı hem Dünya insanları tarafından takdirle anılmasıdır.
Ramazan Bayramı ile birlikte, Sırplar Bosna’da katliama başlıyor. Şehirler bombalanıyor ve insanlar öldürülüyor. Boşnak kuvvetler teslim olunca Sırp kuvvetleri çeteler ile birlikte şehirlere giriyor. Erkekleri öldürüp kadınlara tecavüz ediyorlar. Savaş Suada’nın kaldığı yere yaklaşırken Tarık’da “yeşil bereliler”e katılıyor. Piyano çalan eller artık silah tutacaktır. Bu arada uygulanan ambargodan dolayı insanlar maaş alamadıkları gibi yiyecekler de karaborsaya düşmüş ve kuyruklar oluşmaya başlamıştır. Elektrikler ve telefon hatları kesiliyor. Ramazan Bayramı’nda Suada, anne ve babasının yanına gittiğinden Tarık Saraybosna da kalıyor ve savaş sırasında birbirlerinden ayrı kalıyorlar. Teyzesinin Hastanesi bombalanıyor ve teyzesi hayatını kaybediyor. Gelen bir bomba bahçelerindeki incir ağacını üzerindeki çocuklarla birlikte yok ediyor. Sonrasında evi basılıyor ve gözlerinin önünde annesi ile eniştesi şehit ediliyor. Ablaları ile birlikte bir cipe bindirilip esir kampına götürülüyor ve orada Tarihin ilginç bir cilvesi ki Vukadin’in esiri oluyor.
Sonrasını sizin okumanız lazım. Ben anlatamayacağım. Kitabın yarısını bir günde bitirdim fakat diğer yarısını siz bana sorun. O yaşananlar kaleme dökülemez ve bu şekilde anlatılmalı mıydı bilemiyorum. Suada bütün Bosna hersek kadınları adına bir prototip. Yazar yazmakla iyi mi etti kötü mü etti size bırakıyorum. Neler yaşamışlar neler çekmişler. Her okuyanın inansın inanmasın şükür secdesi yapması gerekir ki bizim başımıza böyle şeyler gelmedi. Ve utanmalıyız ki hiçbir şekilde bu acıya ortak olamadık. Kitabı elime her aldığımda utancımdan yerine koyuyordum. Sonunu bir türlü getiremedim. Sonuçta kitabı utana utana bitirdim. Beni rahatlatan son bölüm oldu ki en azından yüzümde tebessüm uyandırdı.
Biz Bosna savaşında hiçbir şey hissetmedik. Onlar ise bunu iliklerine kadar hissettiler. İliklerine kadar hissettikleri neydi? Gözlerinin önünde en sevdikleri kişiler, en yakınları öldürüldü, tecavüz edildi. Yani kocanın önünde eşine, babanın önünde kızına defalarca tecavüz edildi. Nasıl ağır bir yük ve utanç duygusudur. O kadar sık yapılıyor ki sonrasında bir şey hissetmiyorsun. Evlerinden sürüldüler. Bütün bunlar tüm dünyanın gözü üzerlerinde iken oldu. Avrupa’nın tam ortasında. Esir kamplarında Sırp tecavüzcüler esir Boşnak kadınlara sistematik olarak defalarca tecavüz ettiler ve “Artık bir Müslüman değil, Hıristiyan bir Sırp dünyaya getireceksiniz” diyorlardı.40 bin deniyor ama tecavüze uğrayan Boşnak kadınların sayısını 70 binden fazla olduğu söyleniyor. Sonuçta Savaşın acı sonucu olarak Boşnak Kadınlar “Nefret Çocukları”nı dünyaya getirmek zorunda kaldılar. Evet, nefret çocukları. Siz kendinizi o kadınların yerine koyun, ne yapardınız. Delirenler, aklını kaybedenler. Bu savaş sistematik bir soy dönüştürme savaşıydı.
Kendi ülkenin ordusu sana saldırıyor. Senin elinde silah yok ve kendin yapmak zorundasın. Silahlar ordu da ve orduya Sırplar hâkim. BM Barış Gücü Komutanı General MacKenzie Boşnakları Sırplara sattığı gibi en büyük tecavüzcü. Her tecavüz ettiğine “Menfaatle motive edilmiş aşk, en güçlü aşktır” diyen sapık bir adam. Hollanda’lı barış Gücü Komutanı Thom Jarremans’da aynı şekilde 25 bin Boşnak’ı Mladiç’e teslim ediyor ve o da beş gün içinde 8 bin 300 Müslüman Boşnak’ı öldürüyor.
Bosna da savaşı yaşayan neslin bu travmayı atlatabileceğini sanmıyorum. Savaş sonrası ikinci nesil ancak normal hayata adapte olabilir. Bu kitap o günleri tekrar yaşamak ve hatırlamak adına okunması gereken ve halimize şükredip etrafımızda yaşananlara karşı daha duyarlı olmamızı sağlayacak bir kitap. Şu an Suriye’de aynı şeyler yaşanıyor.
Allah Hepimizin yardımcısı olsun. Yazara böyle bir kitabı bize kazandırdığı için teşekkür mü etsem beddua mı etsem bilmiyorum.
M.Metin Bayram
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.