SEYİTNİZAM KONAKLARI
ELİT YAPI

Haftanın Şairi-OKTAY RIFAT HOROZCU

05.05.2012 - 16:29, Güncelleme: 05.05.2012 - 16:29
 

Haftanın Şairi-OKTAY RIFAT HOROZCU

Haftanın Film ve Haftanın Kitabının okuyucular tarafından büyük ilgi görmesinin ardından bu hafta yeni bir köşe açtık. Haftanın Şairi ve Şiiri

OKTAY RIFAT HOROZCU KİMDİR? 10 Haziran 1914 tarihinde Trabzon'da dünyaya gelen Oktay Rıfat Horozcu, orta ve lise öğrenimini Ankara Erkek Lisesinde tamamladı. Yüksek öğrenimine Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde devam etti. Mezun olduktan sonra Maliye Bakanlığından aldığı bir bursla doktora yapmak üzere Paris'e gitti ancak II. Dünya Savaşı nedeniyle doktorasını tamamlayamadan yurda döndü. Bir süre çeşitli kamu kuruluşlarında çalış tıktan sonra ayrılarak serbest avukatlık yapmaya başladı. 1961 yılında Devlet Demiryolları'nda çalışmaya başlayan şair 1973 yılında buradan emekli oldu. İlk şiiri 1936'da Varlık dergisinde yayınlandı. 1941 yılında, Melih Cevdet ve Orhan Veli'yle birlikte, "Garip" adlı şiir kitabını yayımladı ve Cumhuriyet sonrası Türk edebiyat tarihinde, Birinci Yeni Hareketi olarak da bilinen "Garipçilik Akımı"nı başlattı. Şiirde alışılagelmiş, geleneksel kuralları yok sayan bu "Yeni Şiir" akımı, dilde sadeliği, söylemde özentisizliği, biçimde serbestliği ve konuda basitliği vurguluyordu. Sanatın toplum için yapılması gerektiğini ifade ediyor; gündelik hayatın da yalın bir dille satırlara yansıtılabileceğini gösteriyor ve yergi, alay, mizah öğelerinden bolca yararlanıyordu. Aruz ve hece ölçüsü gibi ölçüsel kalıplardan bağımsızlaşan bu yeni sosyal şiir anlayışı, dönemin edebiyat çevrelerince epey tartışılır hale gelmiş; dergi sütunlarında karşılıklı atışmalara sahne olmuştur. Oktay Rıfat, "Garip" çizgisini sürdürürken bir yandan da geleneksel biçimler denedi. Yarım ve tam uyaklar kullandığı bu dönem şiirlerinde halk şiiri geleneğini geliştirmeye çalıştı. Şiirlerinin yanısıra roman, tiyatro oyunu ve çevirileri de bulunan şair, 18 Nisan 1988 tarihinde İstanbul'da yaşama veda etti. HAYRANLIK "Ne güzel enseyi geçmemesi saçların, Alnımızda bitmesi. Tane tane olması kirpiklerin, Tel tel olması kaşların. Ne güzel insan yüzü, Elmacık kemiği ve on parmak. Ya dünyamız, bütün bu mevsimler, Bulutlar, telli kavak ve İstanbul... " AĞZIMIN TADI Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem , Boğazımda düğümleniyorsa lokma , Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli , Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa , Denize bile iştahsız bakıyorsam , Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen , Bu darağacı suratlı toplum... İSTANBUL TÜRKÜSÜ Kasımpaşa kıyıları tersane, Bir kız sevdim alimallah bir tane, Her dem sevdalıya kız mız bahane, Top çiçeğim, deste gülüm, Canım İstanbul'um, Aman aman bahane.. Gittim baktım şıkır şıkır Balıkpazarı, Üç tek attım, sarhoş oldum ayak üzeri. Üç doluya üç tanecik badem şekeri. Top çiçeğim, deste gülüm, Canım İstanbul'um, Aman aman badem şekeri... MAHZUN TARAFIM Benim mahzun bir tarafım vardır. Bakmayın neşeli olduğuma; Sanki bir başkası içimde; Pişman dünyaya geldiğine.. Bağ, bahçe, deniz kenarı, Güzel manzara faydasız; Ben hazdan bitiyorum, O daima neşesiz.. Alışamadım yıllardır Bu ikinci varlığıma. Bakmayın neşeli olduğuma, Benim mahzun bir tarafım vardır... ANIŞ Her dakikasını ayrı hatırlarım Erenköy'de geçen zamanımın. Rüyama girer bir arada, İstanbul, bahar ve Türkânım.. Bir odamız vardı etrafı sarmaşık, Bostanlara bakan penceremiz, O, güller kadar taze, Ben, ona deli gibi âşık.. Bir yastıkta dinlenir başlarımız, Saçlarım saçlarına karışırdı, O güzel bir kızdı, ince, alımlı Ne giyse yakışırdı.. Yeter ki gönüller şen olsun, Şarkılar söylerdik yolda. Hep karşıma otururdu, ellerini tutardım, Akşam üstü eve dönerken paraşolda.. Ağaçlar çiçekteydi, Türkânım sağ, beraberimde. Kalbim sevda içindeydi, İstanbul bahar içinde... GÜZEL Kadın vurmuş maltıza tencereyi, Fasulye pişiriyordu. Adam düşünüyordu, Altmış beş fasulye diyordu, Yirmi beş de soğan, Doksan. İki yüz de yağ, Etti mi sana iki yüz doksan, Yaaa.. Adam düşünüyordu, Bir kundura almalı diyordu, Hayrı kalmadı bunların, Su alıyor bunlar diyordu, Nasıl etsem diyordu.. Çocuk zıpzıp oynuyordu, Kedi sıçan tutuyordu. Kedinin tuttuğu sıçan, Ecel terleri döküyordu. Fasulyeler helme döküyordu, Çocuğun zıpzıpları, Kilimin sarısından mavisine, Mavisinden alına geçiyordu. Adamların kafasından hayaller geçiyordu, Kiminin han hamam geçiyordu, Soğan ekmek kiminin.. Gökten bulutlar geçiyordu, Gök mavisi titriyordu bulutların ötesinde Güzel güzel... M.Metin Bayram
Haftanın Film ve Haftanın Kitabının okuyucular tarafından büyük ilgi görmesinin ardından bu hafta yeni bir köşe açtık. Haftanın Şairi ve Şiiri
OKTAY RIFAT HOROZCU KİMDİR?

10 Haziran 1914 tarihinde Trabzon'da dünyaya gelen Oktay Rıfat Horozcu, orta ve lise öğrenimini Ankara Erkek Lisesinde tamamladı. Yüksek öğrenimine Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde devam etti. Mezun olduktan sonra Maliye Bakanlığından aldığı bir bursla doktora yapmak üzere Paris'e gitti ancak II. Dünya Savaşı nedeniyle doktorasını tamamlayamadan yurda döndü. Bir süre çeşitli kamu kuruluşlarında çalış tıktan sonra ayrılarak serbest avukatlık yapmaya başladı. 1961 yılında Devlet Demiryolları'nda çalışmaya başlayan şair 1973 yılında buradan emekli oldu.

İlk şiiri 1936'da Varlık dergisinde yayınlandı. 1941 yılında, Melih Cevdet ve Orhan Veli'yle birlikte, "Garip" adlı şiir kitabını yayımladı ve Cumhuriyet sonrası Türk edebiyat tarihinde, Birinci Yeni Hareketi olarak da bilinen "Garipçilik Akımı"nı başlattı. Şiirde alışılagelmiş, geleneksel kuralları yok sayan bu "Yeni Şiir" akımı, dilde sadeliği, söylemde özentisizliği, biçimde serbestliği ve konuda basitliği vurguluyordu. Sanatın toplum için yapılması gerektiğini ifade ediyor; gündelik hayatın da yalın bir dille satırlara yansıtılabileceğini gösteriyor ve yergi, alay, mizah öğelerinden bolca yararlanıyordu.

Aruz ve hece ölçüsü gibi ölçüsel kalıplardan bağımsızlaşan bu yeni sosyal şiir anlayışı, dönemin edebiyat çevrelerince epey tartışılır hale gelmiş; dergi sütunlarında karşılıklı atışmalara sahne olmuştur. Oktay Rıfat, "Garip" çizgisini sürdürürken bir yandan da geleneksel biçimler denedi. Yarım ve tam uyaklar kullandığı bu dönem şiirlerinde halk şiiri geleneğini geliştirmeye çalıştı.

Şiirlerinin yanısıra roman, tiyatro oyunu ve çevirileri de bulunan şair, 18 Nisan 1988 tarihinde İstanbul'da yaşama veda etti.

HAYRANLIK

"Ne güzel enseyi geçmemesi saçların,
Alnımızda bitmesi.
Tane tane olması kirpiklerin,
Tel tel olması kaşların.

Ne güzel insan yüzü,
Elmacık kemiği ve on parmak.
Ya dünyamız, bütün bu mevsimler,
Bulutlar, telli kavak ve İstanbul... "

AĞZIMIN TADI

Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem ,
Boğazımda düğümleniyorsa lokma ,
Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli ,

Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa ,
Denize bile iştahsız bakıyorsam ,
Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen ,
Bu darağacı suratlı toplum...

İSTANBUL TÜRKÜSÜ

Kasımpaşa kıyıları tersane,
Bir kız sevdim alimallah bir tane,
Her dem sevdalıya kız mız bahane,
Top çiçeğim, deste gülüm,

Canım İstanbul'um,
Aman aman bahane..
Gittim baktım şıkır şıkır Balıkpazarı,
Üç tek attım, sarhoş oldum ayak üzeri.
Üç doluya üç tanecik badem şekeri.
Top çiçeğim, deste gülüm,
Canım İstanbul'um,
Aman aman badem şekeri...

MAHZUN TARAFIM

Benim mahzun bir tarafım vardır.
Bakmayın neşeli olduğuma;
Sanki bir başkası içimde;
Pişman dünyaya geldiğine..

Bağ, bahçe, deniz kenarı,
Güzel manzara faydasız;
Ben hazdan bitiyorum,
O daima neşesiz..

Alışamadım yıllardır
Bu ikinci varlığıma.
Bakmayın neşeli olduğuma,
Benim mahzun bir tarafım vardır...

ANIŞ

Her dakikasını ayrı hatırlarım
Erenköy'de geçen zamanımın.
Rüyama girer bir arada,
İstanbul, bahar ve Türkânım..

Bir odamız vardı etrafı sarmaşık,
Bostanlara bakan penceremiz,
O, güller kadar taze,
Ben, ona deli gibi âşık..

Bir yastıkta dinlenir başlarımız,
Saçlarım saçlarına karışırdı,
O güzel bir kızdı, ince, alımlı
Ne giyse yakışırdı..

Yeter ki gönüller şen olsun,
Şarkılar söylerdik yolda.
Hep karşıma otururdu, ellerini tutardım,
Akşam üstü eve dönerken paraşolda..

Ağaçlar çiçekteydi,
Türkânım sağ, beraberimde.
Kalbim sevda içindeydi,
İstanbul bahar içinde...

GÜZEL

Kadın vurmuş maltıza tencereyi,
Fasulye pişiriyordu.
Adam düşünüyordu,
Altmış beş fasulye diyordu,

Yirmi beş de soğan,
Doksan.
İki yüz de yağ,
Etti mi sana iki yüz doksan,

Yaaa..
Adam düşünüyordu,
Bir kundura almalı diyordu,
Hayrı kalmadı bunların,
Su alıyor bunlar diyordu,

Nasıl etsem diyordu..
Çocuk zıpzıp oynuyordu,
Kedi sıçan tutuyordu.
Kedinin tuttuğu sıçan,
Ecel terleri döküyordu.

Fasulyeler helme döküyordu,
Çocuğun zıpzıpları,
Kilimin sarısından mavisine,
Mavisinden alına geçiyordu.

Adamların kafasından hayaller geçiyordu,
Kiminin han hamam geçiyordu,
Soğan ekmek kiminin..
Gökten bulutlar geçiyordu,
Gök mavisi titriyordu bulutların ötesinde
Güzel güzel...

M.Metin Bayram
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zeytinburnuhaber.org sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.