SEYİTNİZAM KONAKLARI
ELİT YAPI

Haftanın Kitabı-Issız Erkekler Korosu

31.05.2012 - 09:29, Güncelleme: 31.05.2012 - 09:29
 

Haftanın Kitabı-Issız Erkekler Korosu

Zeytinburnu Haber Yazarı Mehmet Bayram Haftanın Kitabı olarak Issız Erkekler Korosunu seçti.

Kitap Adı ;Issız Erkekler Korosu Yazar Adı ;Canan Tan Yayın Evi ;Altın Kitaplar Canan Tan, yeni kitabında ezilen, aşağılanan, üzülen ve eşleri tarafından dövülen erkekleri konu edinmiş. Genel Anlamda bu şekilde İfade edilse de özel anlamda kitap, kırık aşk hikâyeleri kitabı. Kitaptaki karakterler seven ve karşılığını göremediğinden dolayı yıkılan erkeklerden oluşuyor. Romanı Beğenerek okudum ve zevk aldım. Sonuçta aşk acısı, kadın ve erkek de nüansları olsa da, aynı şekilde hissediliyor. Romanın kahramanları olan erkekler aşktan, sevmekten, karşılığını bulamamaktan ve kaybetmekten dolayı ıssızlar. “Âdemoğlu Pansiyon”,açıldığından beri tek bir kadın müşterisi olmadığı gibi, tek bir kadın çalışanı dahi olmamış, her yaştan erkek konuğa açık ama kadına kapalı bir pansiyondu. Sahibi Recep Bey, kadın sığınma evleri var da neden dövülen, ezilen erkekler için böyle bir yer olmasın. Ağlamaz, üzülmez, yıkılmaz denilen erkekler de ağlar, üzülür ve dövülür diyerek böyle bir yer açmış ve sadece erkekleri kabul etmektedir. Bu pansiyonda kalanlar dertlerini açarlar, anlatırlar, rahatlar ve öyle giderlerdi. Anlatmak istemeyenlere ise dokunulmazdı. Recep Bey, üç yıl önce başlattığı fasıl geleneğine bu cumartesi vereceği fasıl ile devam edecekti. Yirmi kişilik özel bir fasıl gecesi olacaktı ve vereceği yemekleri en ince detaylarına kadar Gülbeyaz Hanım’a anlatıyordu. Her şeyin eksiksiz olmasını istiyordu. Yemekleri dışarıda Gülbeyaz Hanım hazırlıyor, Recep Bey pansiyonunda yardımcısı Emrah ile beraber pişiriyordu. Gülbeyaz hanım’ın pansiyona girmesi yasaktı. El ilanları ve davetiyeler de dağıtmıştı. Program Organizatörlüğünü dört yıl boyunca belirli aralıklarla Pansiyonda kalan ve Pansiyonu Recep Bey ile birlikte sahiplenen, Devlet Radyosunda Türk Sanat Müziği İcra Heyetinden Şef olarak emekli olan Vecihi Bey yapıyordu. Kendisi aynı zamanda Ud sanatçısı idi ve besteleri vardı. Pansiyonda bahçeye bakan köşe oda onun idi ve orada bestelerini yapardı. Recep bey çok zor durumda kalmaz ise o odayı kimseye vermezdi. Vecihi Bey çok titiz ve her şeye karışıyordu. Recep Bey de onu üzmezdi. Altı kişilik fasıl heyetini hazırlamış ve Fasıl canlı icra edilecekti. Sıra katılımcıların eksiksiz gelmesine kalmıştı. Akşama doğru yeni misafirler ile gerekli çoğunluk sağlanmış oldu. Yenilerden ilk gelen Yusuf Yedekçi idi, ablasını yeni mezara koymuş saçı başı dağılmış, üstü başı toprak içinde idi. Sonra Haşim Artukoğlu geldi. Orta yaşlarda yakışıklı bir İstanbul beyefendisi idi. Arkasından yüzü asık bir şekilde genç, zayıf ve karalar bağlamış Vedat adında biri gelip oda istedi. Hemen peşinden Raşit Amca geldi. O da ünlü bir gazeteciye âşıktı. Ve son olarak da Nizam Hatipoğlu geldi. Yüzü gözü kan içinde, kolu sargılı idi. Birisinden iyi bir dayak yemişti. Odaya girmeden Recep Bey’den seccade istemiş ve beni rahatsız etmeyin demişti. Gerçi yeni gelenlerin nerde ise hepsi, Recep Bey ,”akşam fasıl’ımız var bekleriz “deyince, beni rahatsız etmeyin demişti ama recep bey bir şekilde onları ikna edecekti. Bir de bunlara Vecihi Bey’in yeğeni Emre ile onun arkadaşı Murat da eklenmiş ve “Issız erkekler Korosu” hazır hele gelmişti. Fasıl’a yarım saat kala tüm masalar hazırlanmış, Gülbeyaz istediğinden daha mükemmel şekilde yemekleri hazırlamış ve getirmişti. Recep Bey tek tek odaları gezerek hepsini Fasıl’a gelmeye ikna etti. Masalar hazır, konuklar masaların etrafında yerini almış, Vecihi Bey ve altı kişilik ekibi de çalmaya hazır bekliyorlardı. Canan Tan’ın bu kitabı, bana, iki kitabını tanıttığım Debbie Macomber’i de hatırlatmadı değil. Ondan biraz da esinlenmiş diyebilirim. Canan Tan, Vecihi Bey Fasıl’ını icra ederken herkesten tek tek istek parçaları aldırarak hepsinin hayat hikâyelerini anlatmaya başlıyor. Kitap da kullanmış olduğu şiirler ve şarkı sözleri muhteşem ve eminim siz de benim gibi orada yazılan birçok şiir ve şarkı sözünü defterinize kaydedeceksiniz. Önce Murat’ı anlatıyor. Murat’ın istek parçası Münir Nurettin Selçuk’tan; “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın/Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın/Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı/Beni sensiz bıraktın, beni sensiz bıraktın.”(Şarkı gerçekten enfes. Dinlemeyenler varsa mutlaka dinlesin. M.B).Aslı, Murat’a “Evleniyorum ben Murat” dediği an Murat manen ölüyor. Onun için bir sürü şiirler yazıyor ve onu unutamıyor. Aslı Amerika da, Murat ise Bursa da kariyerlerine devam ediyorlar. Murat, yıllar sonra Aslı’yı, Bursa da yapılacak olan bir seminere konuşmacı olarak davet ettiriyor. Seminer sonrası Mudanya-Trilye gezisi var ki onu da Murat organize ediyor ve Aslı ile daha önce buluştukları Trilye’de ki Çamlı Kahve de baş başa kalıyorlar. Havadan sudan mevzulardan sonra birbirlerine açılıyorlar. Murat, bu kahveye senden sonra her zaman tek başıma gelir ve sanki sen varmışsın gibi konuşurdum. Şimdi seninle beraberim. Yıllar önce bir âşık olarak geldiğimiz yerde şimdi iki eski dost olarak beraberiz. Orada itiraf ediyor. Onu unutamadığını, çok sevdiğini, evlendiğinde nasıl yıkıldığını hepsini anlatıyor. Seni Bursa’ya getiremedim ama sen Amerika’ya gidebildin diyor. Bu arada kızı arıyor.”Aslım”buyur diye konuştuktan sonra, Aslı’ya dönüp, evet ismi “Aslım”,ona bakarken seni hatırlıyorum diyor. Sonra Yazar Vecihi Bey’e atlıyor. Evli, iki çocuk ve iki torun sahibi. Gençliğinde edebinden kimseye yan gözle bile bakamazken şimdi genç bir bayana âşık olmuştur. Eşi Nermin ile konservatuar da tanışmış ve mezuniyetlerini takiben evlenmişlerdir. Aralarında ki ilişki tutkulu bir aşktan ziyade güçlü bir sevgi idi. Otuz yıllık evliliklerinde eşini hiç aldatmamış, gözü baksa da gönlü kaymamıştı. Emekli olduktan sonra ilçe belediyelerin birinden, ilçe de bahar konseri vermesi ve bunun için ekibi seçip, kurması ve eğitmesi istenince, Vecihi Bey de seve seve kabul eder. Amatörlerden kurulu yirmi kişilik bir ekip oluşturur. Onları eğitmeye başlar. O sırada “Saba” adlı bir kız dikkatini çeker. Söylediği bir şarkı ile Vecihi’yi kendine âşık eder. Küçücük, naif bir genç kız artık adına şiirler yazılıp şarkılar bestelenen biri olmuştur. Saba’yı gördüğü ve âşık olduğu gün sabaha kadar uyumamış ve onun adına ilk şarkısını bestelemiştir. Vecihi Bey, değişmeye başlamış, canlanmış, sekiz-on kilo vermiş sanki on yaş gençleşmiştir. Fakat Vecihi Bey, bahar konserleri başlamadan çok zor bir karar verir. Kalbi müsaade etmese de aklına uyacak ve büyük bir irade gösterip “Saba”yı unutacaktır. Adettir, provadan sonra hocaları bir şarkı söyler. O gün de Vecihi Bey,”Saba”ya dönerek şarkısını söyler. Şarkı hem onu hem Saba’yı bıçak gibi kesmiştir. Okurken sizi de kesecek. “Ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç/Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç/Olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit geç/Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç.”Aldığı karar ve aklından geçen düşünceler bitirmiştir onu. Bahar konserleri de umulanın üstünde ilgi görmüş ve beğenilmişti. Konserlerin bitiminde poz verirken, Saba, annesi ve bir arkadaşını Vecihi Bey ile tanıştırır. Saba, Eren diye tantınca, Eren,”Hocam, sizin sayenizde Saba teklifimi kabul etti” der. Evet, şarkı yerini bulmuş ve Saba, kendi gibi taze baharı seçmişti. İlk o gün, Ud’u ile pansiyona gitmiş ve ondan sonra da oranın müdavimi olmuştur. Vecihi artık platonik bir âşıktır. Sonra Vedat’a ve istek parçası,”Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu/Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu.” ya geliyoruz. Hiç evlenmemiş ve evlenmeyi düşünmeyen biri. Ablası sürekli onu evlendirmek istiyor ve her hafta birilerinin resmini gösteriyor. En sonunda Vedat bir kâğıda adres yazıyor ve ablasına uzatıp,”Adı Rümeysa, annesinin adı Sümeyra. Adres kâğıtta. Git iste.”diyor. Ablası alıyor adresi ve hemen çıkıyor. Eve gelince kapıyı Şaheste Hanım açıp,”Kiralık ev için mi geldiniz?”diyor. O da evet deyip içeriye giriyor. Sonrasında öğreniyor ki, kiralık daire kızı Rümeysa’nın ve kızı iki yıl önce kendisi, hiç içinde olmamasına rağmen sağ sol çatışmasında sevgilisini kurtarmak için gelen kurşuna siper olmuş ve ölmüş. Ablası eve gelince, Vedat,”Benden ümidi kes abla, Ben evlenemem. Kollarımda öldü Rümeysa”diyor. Sonrasında o da soluğu pansiyonda alanlardan. Ardından Nizami ve istek parçası geliyor.”Unutturmaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben/her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem/Bir sisli hazan kesilir ruhum, eğer görmesem/Neş’emde sen, hüznümde sen, bilmem ki nasıl söylesem.” Nizami, şimdi namazında niyazında olsa da, gençlik yıllarında Taksim’de ki gazinolardan çıkmayan biriydi. Babası Hayati de Tepebaşı gazinolarından çıkmazdı. Nizami adına yaraşır şekilde her daim titiz, düzenli, terbiyeli, olgun ve mükemmel biriydi. Ağır bilge bir ağabeydi. Aslında dışarıdan görünen oydu. Daha okul sıralarında büyük bir aşka tutulmuştu. Deli gibi seviyordu. Dayısının kızı Zeliha’ya âşık olmuştu. Fakat bunu kimseye belli etmiyordu. Yıllar geçtikçe Nizami’nin aşkı büyüyor fakat o gene Zeliha dâhil kimseye söyleyemiyordu. Nizami ne kadar içe kapanık ise Zeliha da o kadar dışa dönük ve hayat doluydu. Üniversiteye beraber gider orada açılırım derken, Dayısı,” kız kısmı okumaz”,deyip, Zeliha’yı nikâhlamıştı. Damat da onu alıp Erzurum’a götürmüştü. Nizami, Düğüne hiç âdeti olmadığı halde küçük bir cep kanyağını devirerek gitmişti. Üniversiteye başladığında çok sevdiği dedesi Hacı İbrahim’i de kaybedince yıkıldı. Hesap verecek kimse de kalmayınca, içki ve sigara ile dost olmuştu. Çabuk toparlandı fakat okulu bitirememişti. Çevresinin yardımı ile bir okul kütüphanesinde kendine iş buldu. Herkes evlen diyordu ama o Zeliha’yı unutamamıştı. Zeliha’ya herkes “Zilha” derdi ve o uykusunda Zilha diyerek onun adını sayıklıyordu. İşi onun mabedi olmuştu. Sabah erkenden çıkıp, akşam geç saatlere kadar kalıyordu. Kendini kitaplara vermişti. Hasreti günden güne artıyordu. Zeliha’yı yılda bir İstanbul’a geldiğinde, aile yemeklerinde bir-iki saat ancak görebiliyordu. Sonrası ise zulmet ve dayanılmaz acı idi. Babası vefat etmiş, kardeşleri evlenmiş, annesi de ikizleri olan kız kardeşine yardım etmeye gidince evde tek başına kalmıştı. Fakat bu onu takıntılı ve saplantılı biri haline getirmişti. Tıbben hasta idi. Zilha’yı unutamaz, onun adını uykularında sayıklarken, Zeliha’nın evlendiğini kabullenmişti. Tasavvufa merak salmış ve namaza başlamıştı. Kütüphane’den arkadaşı Sırrı Bey’in ısrarları üzerine Zehra diye biri ile evlenmişti. Zehra, Zilha’nın biraz daha iri yapılısı ve kalın seslisi idi. Fakat o da takıntılı biri idi. İstekleri olmayınca kendini temizliğe veriyor ve her şeyi tekrardan yıkıyordu. İki takıntılı insan evlenmişti. Uyurken gene Zilha diyordu fakat Zehra bunu kendi ismi olarak algılamıştı. Dört ay sonra Apo Dayısı arayarak, Zilha’nın eşi ve çocukları ile geleceğini, mutlaka onlarında gelmesi gerektiğini söyledi. Yemekte her şey normaldi ta ki Zeliha’ nın,”Nizamcığım, uzaklara gidince Zilha’da mı unutuluyor. Düğününe bile çağırmadın” deyince Zehra’nın gözleri birden açıldı. Sonrasında eve geldiklerinde, eline ne geçirirse Nizami’ye fırlatıp, sen aylardır o kadının ismini mi sayıklıyorsun diye bağırarak vurmaya başlıyor ve Nizami gözündeki morlular geçene kadar evden çıkmıyor. Neyse ki on gün sonra Nizami’nin ona durumu anlatıp, aralarında bir şeyin geçmediğini, kendisinde sadece takıntı olarak kaldığını anlatınca ortam sakinleşiyor. Ta ki, Zeliha’nın telefon edip, gitmeden son bir kez gelmek istediğini söyleyip, Zehra’nın da bunu kabul etmesi ile değişiyor. Geldikleri günün gecesi kocası yatakta bir kez daha Zilha diye sayıklayınca, bu sefer Zehra tabure ile bunun iyi bir dövüyor ve Nizami soluğu pansiyonda alıyor. Yusuf yedekçi geliyor, bir peçeteye yazdığı istek şarkısı ile. Şarkı” Eller kadir kıymet bilmiyor anne.”Vecihi Bey, ben arabesk söylemedim ve söylemem diyor. Recep Bey ısrar edince kıramıyor. Yusuf doğduğunda ablası Pembe beş yaşında. Onu kucağına alıyor ve bir daha indirmiyor. Evde, babası İsmail Efendi ve ağabeyleri Nevzat ile Nusret ezenler grubu, kendisi, annesi Meryem ve ablası Pembe ezilenler grubunu oluşturuyor. Yıllar geçiyor, Pembe on yedi yaşında iken kendisinden otuz yaş büyük ve beş çocuklu komşuları istiyor. O ise Mustafa’ya gönül vermiştir ve ona kaçıyor. Babası siliyor onu. Gittiği yerde kaçan kıza resmi nikâh olmaz diyorlar. İki yıl sonra çocuğu umut’u dünyaya getiriyor, fakat sonra kocası ve kayınvalidesi döverek onu evden kovunca tekrardan baba evine dönüyor. Babası ve ağabeyleri çevrenin baskısına dayanamıyor ve ablasını öldürme kararını alıyor ve bu işi Yusuf’a yüklüyorlar. Ablası ve annesi alınan karardan haberdar. Pembe, kıyamam Yusuf’uma diyerek kendini asıyor ve annesi durma burada git deyince Yusuf soluğu Âdemoğlu Pansiyonda alıyor. Kitap devam ediyor. Siz sonra Raşit Bey ile Haşim Artukoğlu’nın acıklı ve acınası hayatını okuyorsunuz. Canan Tan, sürprizi sona saklamış. Recep bey’in aşk hikâyesi ve kitabın sonunda sizi şaşırtan son. Uzun bir özet oldu ama size şunu samimiyetle söyleyeyim bir okuyuşta bitireceğiniz güzellikte ve rahatlıkta yazılmış. Hiç sıkılmıyor ve merakla okuyorsunuz. Seçilen şarkı sözleri ve şiirler de muhteşem. Ben çok beğendim ve bitirmeden de uyumadım. Elinize aldığınızda bırakmadan zevkle okuyacağınız bir kitap. Ellerine sağlık Canan Tan diyorum. M.Metin Bayram
Zeytinburnu Haber Yazarı Mehmet Bayram Haftanın Kitabı olarak Issız Erkekler Korosunu seçti.
Kitap Adı ;Issız Erkekler Korosu
Yazar Adı ;Canan Tan
Yayın Evi ;Altın Kitaplar

Canan Tan, yeni kitabında ezilen, aşağılanan, üzülen ve eşleri tarafından dövülen erkekleri konu edinmiş. Genel Anlamda bu şekilde İfade edilse de özel anlamda kitap, kırık aşk hikâyeleri kitabı. Kitaptaki karakterler seven ve karşılığını göremediğinden dolayı yıkılan erkeklerden oluşuyor. Romanı Beğenerek okudum ve zevk aldım. Sonuçta aşk acısı, kadın ve erkek de nüansları olsa da, aynı şekilde hissediliyor. Romanın kahramanları olan erkekler aşktan, sevmekten, karşılığını bulamamaktan ve kaybetmekten dolayı ıssızlar.

“Âdemoğlu Pansiyon”,açıldığından beri tek bir kadın müşterisi olmadığı gibi, tek bir kadın çalışanı dahi olmamış, her yaştan erkek konuğa açık ama kadına kapalı bir pansiyondu. Sahibi Recep Bey, kadın sığınma evleri var da neden dövülen, ezilen erkekler için böyle bir yer olmasın. Ağlamaz, üzülmez, yıkılmaz denilen erkekler de ağlar, üzülür ve dövülür diyerek böyle bir yer açmış ve sadece erkekleri kabul etmektedir. Bu pansiyonda kalanlar dertlerini açarlar, anlatırlar, rahatlar ve öyle giderlerdi. Anlatmak istemeyenlere ise dokunulmazdı. Recep Bey, üç yıl önce başlattığı fasıl geleneğine bu cumartesi vereceği fasıl ile devam edecekti. Yirmi kişilik özel bir fasıl gecesi olacaktı ve vereceği yemekleri en ince detaylarına kadar Gülbeyaz Hanım’a anlatıyordu. Her şeyin eksiksiz olmasını istiyordu. Yemekleri dışarıda Gülbeyaz Hanım hazırlıyor, Recep Bey pansiyonunda yardımcısı Emrah ile beraber pişiriyordu. Gülbeyaz hanım’ın pansiyona girmesi yasaktı. El ilanları ve davetiyeler de dağıtmıştı.

Program Organizatörlüğünü dört yıl boyunca belirli aralıklarla Pansiyonda kalan ve Pansiyonu Recep Bey ile birlikte sahiplenen, Devlet Radyosunda Türk Sanat Müziği İcra Heyetinden Şef olarak emekli olan Vecihi Bey yapıyordu. Kendisi aynı zamanda Ud sanatçısı idi ve besteleri vardı. Pansiyonda bahçeye bakan köşe oda onun idi ve orada bestelerini yapardı. Recep bey çok zor durumda kalmaz ise o odayı kimseye vermezdi. Vecihi Bey çok titiz ve her şeye karışıyordu. Recep Bey de onu üzmezdi. Altı kişilik fasıl heyetini hazırlamış ve Fasıl canlı icra edilecekti. Sıra katılımcıların eksiksiz gelmesine kalmıştı. Akşama doğru yeni misafirler ile gerekli çoğunluk sağlanmış oldu. Yenilerden ilk gelen Yusuf Yedekçi idi, ablasını yeni mezara koymuş saçı başı dağılmış, üstü başı toprak içinde idi. Sonra Haşim Artukoğlu geldi. Orta yaşlarda yakışıklı bir İstanbul beyefendisi idi. Arkasından yüzü asık bir şekilde genç, zayıf ve karalar bağlamış Vedat adında biri gelip oda istedi. Hemen peşinden Raşit Amca geldi. O da ünlü bir gazeteciye âşıktı. Ve son olarak da Nizam Hatipoğlu geldi. Yüzü gözü kan içinde, kolu sargılı idi. Birisinden iyi bir dayak yemişti. Odaya girmeden Recep Bey’den seccade istemiş ve beni rahatsız etmeyin demişti. Gerçi yeni gelenlerin nerde ise hepsi, Recep Bey ,”akşam fasıl’ımız var bekleriz “deyince, beni rahatsız etmeyin demişti ama recep bey bir şekilde onları ikna edecekti. Bir de bunlara Vecihi Bey’in yeğeni Emre ile onun arkadaşı Murat da eklenmiş ve “Issız erkekler Korosu” hazır hele gelmişti.

Fasıl’a yarım saat kala tüm masalar hazırlanmış, Gülbeyaz istediğinden daha mükemmel şekilde yemekleri hazırlamış ve getirmişti. Recep Bey tek tek odaları gezerek hepsini Fasıl’a gelmeye ikna etti. Masalar hazır, konuklar masaların etrafında yerini almış, Vecihi Bey ve altı kişilik ekibi de çalmaya hazır bekliyorlardı. Canan Tan’ın bu kitabı, bana, iki kitabını tanıttığım Debbie Macomber’i de hatırlatmadı değil. Ondan biraz da esinlenmiş diyebilirim.

Canan Tan, Vecihi Bey Fasıl’ını icra ederken herkesten tek tek istek parçaları aldırarak hepsinin hayat hikâyelerini anlatmaya başlıyor. Kitap da kullanmış olduğu şiirler ve şarkı sözleri muhteşem ve eminim siz de benim gibi orada yazılan birçok şiir ve şarkı sözünü defterinize kaydedeceksiniz. Önce Murat’ı anlatıyor. Murat’ın istek parçası Münir Nurettin Selçuk’tan;

“Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın/Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın/Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı/Beni sensiz bıraktın, beni sensiz bıraktın.”(Şarkı gerçekten enfes. Dinlemeyenler varsa mutlaka dinlesin. M.B).Aslı, Murat’a “Evleniyorum ben Murat” dediği an Murat manen ölüyor. Onun için bir sürü şiirler yazıyor ve onu unutamıyor. Aslı Amerika da, Murat ise Bursa da kariyerlerine devam ediyorlar. Murat, yıllar sonra Aslı’yı, Bursa da yapılacak olan bir seminere konuşmacı olarak davet ettiriyor. Seminer sonrası Mudanya-Trilye gezisi var ki onu da Murat organize ediyor ve Aslı ile daha önce buluştukları Trilye’de ki Çamlı Kahve de baş başa kalıyorlar. Havadan sudan mevzulardan sonra birbirlerine açılıyorlar. Murat, bu kahveye senden sonra her zaman tek başıma gelir ve sanki sen varmışsın gibi konuşurdum. Şimdi seninle beraberim. Yıllar önce bir âşık olarak geldiğimiz yerde şimdi iki eski dost olarak beraberiz. Orada itiraf ediyor. Onu unutamadığını, çok sevdiğini, evlendiğinde nasıl yıkıldığını hepsini anlatıyor. Seni Bursa’ya getiremedim ama sen Amerika’ya gidebildin diyor. Bu arada kızı arıyor.”Aslım”buyur diye konuştuktan sonra, Aslı’ya dönüp, evet ismi “Aslım”,ona bakarken seni hatırlıyorum diyor.

Sonra Yazar Vecihi Bey’e atlıyor. Evli, iki çocuk ve iki torun sahibi. Gençliğinde edebinden kimseye yan gözle bile bakamazken şimdi genç bir bayana âşık olmuştur. Eşi Nermin ile konservatuar da tanışmış ve mezuniyetlerini takiben evlenmişlerdir. Aralarında ki ilişki tutkulu bir aşktan ziyade güçlü bir sevgi idi. Otuz yıllık evliliklerinde eşini hiç aldatmamış, gözü baksa da gönlü kaymamıştı. Emekli olduktan sonra ilçe belediyelerin birinden, ilçe de bahar konseri vermesi ve bunun için ekibi seçip, kurması ve eğitmesi istenince, Vecihi Bey de seve seve kabul eder. Amatörlerden kurulu yirmi kişilik bir ekip oluşturur. Onları eğitmeye başlar. O sırada “Saba” adlı bir kız dikkatini çeker. Söylediği bir şarkı ile Vecihi’yi kendine âşık eder. Küçücük, naif bir genç kız artık adına şiirler yazılıp şarkılar bestelenen biri olmuştur. Saba’yı gördüğü ve âşık olduğu gün sabaha kadar uyumamış ve onun adına ilk şarkısını bestelemiştir. Vecihi Bey, değişmeye başlamış, canlanmış, sekiz-on kilo vermiş sanki on yaş gençleşmiştir. Fakat Vecihi Bey, bahar konserleri başlamadan çok zor bir karar verir. Kalbi müsaade etmese de aklına uyacak ve büyük bir irade gösterip “Saba”yı unutacaktır. Adettir, provadan sonra hocaları bir şarkı söyler. O gün de Vecihi Bey,”Saba”ya dönerek şarkısını söyler. Şarkı hem onu hem Saba’yı bıçak gibi kesmiştir. Okurken sizi de kesecek.

“Ben gamlı hazan, sense bahar, dinle de vazgeç/Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç/Olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit geç/Sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç.”Aldığı karar ve aklından geçen düşünceler bitirmiştir onu. Bahar konserleri de umulanın üstünde ilgi görmüş ve beğenilmişti. Konserlerin bitiminde poz verirken, Saba, annesi ve bir arkadaşını Vecihi Bey ile tanıştırır. Saba, Eren diye tantınca, Eren,”Hocam, sizin sayenizde Saba teklifimi kabul etti” der. Evet, şarkı yerini bulmuş ve Saba, kendi gibi taze baharı seçmişti. İlk o gün, Ud’u ile pansiyona gitmiş ve ondan sonra da oranın müdavimi olmuştur. Vecihi artık platonik bir âşıktır.

Sonra Vedat’a ve istek parçası,”Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu/Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu.” ya geliyoruz. Hiç evlenmemiş ve evlenmeyi düşünmeyen biri. Ablası sürekli onu evlendirmek istiyor ve her hafta birilerinin resmini gösteriyor. En sonunda Vedat bir kâğıda adres yazıyor ve ablasına uzatıp,”Adı Rümeysa, annesinin adı Sümeyra. Adres kâğıtta. Git iste.”diyor. Ablası alıyor adresi ve hemen çıkıyor. Eve gelince kapıyı Şaheste Hanım açıp,”Kiralık ev için mi geldiniz?”diyor. O da evet deyip içeriye giriyor. Sonrasında öğreniyor ki, kiralık daire kızı Rümeysa’nın ve kızı iki yıl önce kendisi, hiç içinde olmamasına rağmen sağ sol çatışmasında sevgilisini kurtarmak için gelen kurşuna siper olmuş ve ölmüş. Ablası eve gelince, Vedat,”Benden ümidi kes abla, Ben evlenemem. Kollarımda öldü Rümeysa”diyor. Sonrasında o da soluğu pansiyonda alanlardan.

Ardından Nizami ve istek parçası geliyor.”Unutturmaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben/her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem/Bir sisli hazan kesilir ruhum, eğer görmesem/Neş’emde sen, hüznümde sen, bilmem ki nasıl söylesem.”

Nizami, şimdi namazında niyazında olsa da, gençlik yıllarında Taksim’de ki gazinolardan çıkmayan biriydi. Babası Hayati de Tepebaşı gazinolarından çıkmazdı. Nizami adına yaraşır şekilde her daim titiz, düzenli, terbiyeli, olgun ve mükemmel biriydi. Ağır bilge bir ağabeydi. Aslında dışarıdan görünen oydu. Daha okul sıralarında büyük bir aşka tutulmuştu. Deli gibi seviyordu. Dayısının kızı Zeliha’ya âşık olmuştu. Fakat bunu kimseye belli etmiyordu. Yıllar geçtikçe Nizami’nin aşkı büyüyor fakat o gene Zeliha dâhil kimseye söyleyemiyordu. Nizami ne kadar içe kapanık ise Zeliha da o kadar dışa dönük ve hayat doluydu. Üniversiteye beraber gider orada açılırım derken, Dayısı,” kız kısmı okumaz”,deyip, Zeliha’yı nikâhlamıştı. Damat da onu alıp Erzurum’a götürmüştü. Nizami, Düğüne hiç âdeti olmadığı halde küçük bir cep kanyağını devirerek gitmişti.

Üniversiteye başladığında çok sevdiği dedesi Hacı İbrahim’i de kaybedince yıkıldı. Hesap verecek kimse de kalmayınca, içki ve sigara ile dost olmuştu. Çabuk toparlandı fakat okulu bitirememişti. Çevresinin yardımı ile bir okul kütüphanesinde kendine iş buldu. Herkes evlen diyordu ama o Zeliha’yı unutamamıştı. Zeliha’ya herkes “Zilha” derdi ve o uykusunda Zilha diyerek onun adını sayıklıyordu. İşi onun mabedi olmuştu. Sabah erkenden çıkıp, akşam geç saatlere kadar kalıyordu. Kendini kitaplara vermişti. Hasreti günden güne artıyordu. Zeliha’yı yılda bir İstanbul’a geldiğinde, aile yemeklerinde bir-iki saat ancak görebiliyordu. Sonrası ise zulmet ve dayanılmaz acı idi. Babası vefat etmiş, kardeşleri evlenmiş, annesi de ikizleri olan kız kardeşine yardım etmeye gidince evde tek başına kalmıştı. Fakat bu onu takıntılı ve saplantılı biri haline getirmişti. Tıbben hasta idi. Zilha’yı unutamaz, onun adını uykularında sayıklarken, Zeliha’nın evlendiğini kabullenmişti.

Tasavvufa merak salmış ve namaza başlamıştı. Kütüphane’den arkadaşı Sırrı Bey’in ısrarları üzerine Zehra diye biri ile evlenmişti. Zehra, Zilha’nın biraz daha iri yapılısı ve kalın seslisi idi. Fakat o da takıntılı biri idi. İstekleri olmayınca kendini temizliğe veriyor ve her şeyi tekrardan yıkıyordu. İki takıntılı insan evlenmişti. Uyurken gene Zilha diyordu fakat Zehra bunu kendi ismi olarak algılamıştı. Dört ay sonra Apo Dayısı arayarak, Zilha’nın eşi ve çocukları ile geleceğini, mutlaka onlarında gelmesi gerektiğini söyledi. Yemekte her şey normaldi ta ki Zeliha’ nın,”Nizamcığım, uzaklara gidince Zilha’da mı unutuluyor. Düğününe bile çağırmadın” deyince Zehra’nın gözleri birden açıldı. Sonrasında eve geldiklerinde, eline ne geçirirse Nizami’ye fırlatıp, sen aylardır o kadının ismini mi sayıklıyorsun diye bağırarak vurmaya başlıyor ve Nizami gözündeki morlular geçene kadar evden çıkmıyor. Neyse ki on gün sonra Nizami’nin ona durumu anlatıp, aralarında bir şeyin geçmediğini, kendisinde sadece takıntı olarak kaldığını anlatınca ortam sakinleşiyor. Ta ki, Zeliha’nın telefon edip, gitmeden son bir kez gelmek istediğini söyleyip, Zehra’nın da bunu kabul etmesi ile değişiyor. Geldikleri günün gecesi kocası yatakta bir kez daha Zilha diye sayıklayınca, bu sefer Zehra tabure ile bunun iyi bir dövüyor ve Nizami soluğu pansiyonda alıyor.

Yusuf yedekçi geliyor, bir peçeteye yazdığı istek şarkısı ile. Şarkı” Eller kadir kıymet bilmiyor anne.”Vecihi Bey, ben arabesk söylemedim ve söylemem diyor. Recep Bey ısrar edince kıramıyor. Yusuf doğduğunda ablası Pembe beş yaşında. Onu kucağına alıyor ve bir daha indirmiyor. Evde, babası İsmail Efendi ve ağabeyleri Nevzat ile Nusret ezenler grubu, kendisi, annesi Meryem ve ablası Pembe ezilenler grubunu oluşturuyor. Yıllar geçiyor, Pembe on yedi yaşında iken kendisinden otuz yaş büyük ve beş çocuklu komşuları istiyor. O ise Mustafa’ya gönül vermiştir ve ona kaçıyor. Babası siliyor onu. Gittiği yerde kaçan kıza resmi nikâh olmaz diyorlar. İki yıl sonra çocuğu umut’u dünyaya getiriyor, fakat sonra kocası ve kayınvalidesi döverek onu evden kovunca tekrardan baba evine dönüyor. Babası ve ağabeyleri çevrenin baskısına dayanamıyor ve ablasını öldürme kararını alıyor ve bu işi Yusuf’a yüklüyorlar. Ablası ve annesi alınan karardan haberdar. Pembe, kıyamam Yusuf’uma diyerek kendini asıyor ve annesi durma burada git deyince Yusuf soluğu Âdemoğlu Pansiyonda alıyor.

Kitap devam ediyor. Siz sonra Raşit Bey ile Haşim Artukoğlu’nın acıklı ve acınası hayatını okuyorsunuz. Canan Tan, sürprizi sona saklamış. Recep bey’in aşk hikâyesi ve kitabın sonunda sizi şaşırtan son. Uzun bir özet oldu ama size şunu samimiyetle söyleyeyim bir okuyuşta bitireceğiniz güzellikte ve rahatlıkta yazılmış. Hiç sıkılmıyor ve merakla okuyorsunuz. Seçilen şarkı sözleri ve şiirler de muhteşem. Ben çok beğendim ve bitirmeden de uyumadım. Elinize aldığınızda bırakmadan zevkle okuyacağınız bir kitap. Ellerine sağlık Canan Tan diyorum.

M.Metin Bayram
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zeytinburnuhaber.org sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
bahis siteleri spor bahisleri yüksek oranlar banko iddaa tahminleri